23 Haziran 2021 Çarşamba

Türkiye-Batı (ABD, AB) İlişkileri Üzerine Kısa Bir Değerlendirme

Değerli okurlar, Türkiye’de iktidarın son 18 yıl içinde sürekli değişen dış politikalarının geldiği son aşama üzerine kısa da olsa bir değerlendirme yapmanın yararlı olacağını düşünüyorum.

Türkiye-Batı ilişkilerini etkileyen sayısız etmenlere burada değinmemiz olanak dışıdır. Bu konuda bir şeyler yazanlar konuya, birikimi ve ideolojik görüşleri doğrultusunda yaklaşarak sunduğu görüşleri destekleyecek kanıtlar bulmaya çalışır.

Son gelişmelere bakıldığında Batı, Türkiye’ye iki şey söylüyor: 1. Bağlaşık ve/veya kaynak bulmak için Güneye (Araplar), Doğuya (İran, Çin), Kuzeye (Rusya) boşuna bakıyorsunuz. 2. Sizin gücünüz, yalnızca size verdiklerimiz kadardır.

İlk konuyu halen üzerinde çalıştığım Stratejinin Yazılı Kaynakları: Avrupalılar içinde işlemeyi tasarlıyorum. Ancak bu aşamada bir şeyler söylemeliyim.

Birçok Batı tarihçisi Türk tarihini, Türk tarihçilerinden çok daha iyi biliyor. Objektif olmayan özellikle Milliyetçi ve Siyasi İslamcı kesimden gelen tarihçiler Arap ve Fars tarihçilerinin safsatalarıyla Türk tarihine bağnaz bir bakış açısıyla bakarlar. Bunlardan Milliyetçilerin bir bölümünün yaklaşımı “Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanım” derken diğer bir bölümü de “Hıra Dağı kadar Müslüman, Tanrı Dağı kadar Türküm” der (Not 1). Milliyetçilerin Türk tarihine böyle bakmaları Türk kimliğinin göz ardı edilmesi açısından yadırgatıcıdır. Eğer görüşlerinde bir tutarlılık olsaydı, Hazar Denizi’nin kuzeyinden batıya ilerleyen ve İslam dışında başka dinleri seçen Türk boyları (örneğin Gagavuzlar) ile de ilgilenirlerdi.

İşte Batı tarihçileri ve devlet adamları, Türklerin, Çin’in kuzeyinden başlayıp, hiç geriye dönmeden, Avrupa’da noktalanan görkemli yürüyüşünü (Not 2) çok daha doğru inceliyorlar. Batılıların onbirinci yüzyılda Haçlı Seferleriyle başlayan Türkleri geriye gönderme girişimleri, Türk Kurtuluş Savaşı ile noktalandığını da çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla Türklerin yeri ne Güney ne Doğu ne de Kuzey’dir, Türklerin yeri Batı’dır. Bunun hem Batı hem de Türkler, en azından Milliyetçi ve Siyasal İslamcıların bir bölümü dışında, Türk halkı ve seçkinleri için birçok yararı vardır.

Batı için Türkiye, köktencilere karşı bir kalkan ve yoksul İslam ülkelerinden gönençli ülkelere (özellikle Batı Avrupa) göç akışının önemli bir istasyonudur. Deyiş yerinde ise işlerine yarayacakları alıp, diğerlerini tuttukları bir insan deposudur. Köktencilere kalkan olma Türkiye’nin iç güvenliğini çok olumsuz etkilerken, göçmen istasyonluğu da Türkiye için maddi yük olmanın yanında toplumsal sorunlara, kültür yozlaşmalarına da neden oluyor.

Ayrıca Türkiye, Avrupa’nın düşük gelirli kesiminin tatil yeridir. Yaygın salgın nedeniyle son bir buçuk yıldır bunalmış olan bu kesimin rahat tatil yapabilmeleri için Türkiye’ye BioNTech aşısı sağlamanın bir AB girişimi olduğunu değerlendiriyorum. En önemlisi de NATO aracılığı ile Avrupa’nın ilerden savunulmasında Türklerin jandarma görevi vardır. Türk halkı için ise Batı’nın en önemli yönü Cumhuriyet kazanımlarının sürdürülmesidir.

Milliyetçi ve Siyasal İslamcılar, bazı özel çıkarlar dışında ne Avrupa ile ne de orada yaşayan Türklerle pek de ilgili değillerdir. Avrupa’ya yayılan Türklerle ilişkileri de onların kaynaklarının Türkiye’ye aktarılmasıyla sınırlıdır.

Bu kısa açıklamadan sonra imdi de ikinci konuya (sizin gücünüz, yalnızca size verdiklerimiz kadardır) değinmek istiyorum.

Değerli okurlar, başkalarının tasarlayıp geliştirdiği teknolojiyi alarak, başkalarının ürettiği iş makinelerini kullanarak, yine başkalarından aldığınız borçla yüksek binalar, otoyollar, köprüler, tüneller, havaalanları yapmanız ne bir gelişmedir ne de kalkınmadır. Unutmayalım, Osmanlı aldığı borçların faizini bile daha otuz yıl geçmeden ödeyemeyecek duruma gelmiş, Abdülhamit II zamanında iflas etmişti.

Türkiye’nin 2021 yılında Dünya ekonomisi içindeki ağırlığı yüzde birin altında (% 0,08), sıralaması da yirminci en büyük ekonomidir. Yıllardır, en büyük ekonomi olma düşünü yaratanlar anlaşılır gibi değildir. Daha önce çalıştığım bir şirkette mühendis kökenli bir yönetici ağabeyim, şirketteki yöneticiler için “Bunlar sayı saymasını bilmiyorlar” demişti. Yine Türkiye’nin Araştırma ve Geliştirmeye (Ar-Ge) ayırdığı pay gayri safi yurtiçi gelirinin yalnızca yüzde biridir (% 1), Batı ülkelerinde bu rakamın ortalaması % 2’nin üstünde bulunuyor.

Türkiye aldığı borçları ve kendi kaynaklarını çok verimsiz alanlarda kullanıyor. Böyle olunca Batı ülkeleri ile olan gelişme açıklığının kapatılması şöyle dursun gittikçe daha da açılıyor.

Bugün Türkiye’de kullanılan uygarlık araçlarının geliştirilmesinde ne yazık ki, Türk insanı teri ya hiç yok ya da ihmal edilebilir düzeydedir.

Ar-Ge harcamalarının düşüklüğü yanında teknoloji geliştirmenin en önemli ayağı olan üniversiteler, birkaçı dışında, “yüksek lise” düzeyindedir. Dolayısıyla sahip olmadığınız teknoloji ile üreteceğiniz savunma araçları kilit malzeme ve tasarım açısından dışa bağımlı olmayı sürdürecek.

Sonuç olarak Batı bunu çok iyi bildiği için Türk imalat sanayii ancak onların verdikleri teknoloji ile sürdürülebilir.

Bu dar boğazdan çıkmak için yapılması gereken çok şey varsa da öncelikle üniversitelerin gerçek görevi olan bilimsel araştırmalara yönelmesi gerekir; sayısal olarak az ama öz üniversite olmalı. Bir diğer önemli alan da yalnızca rant üzerine tasarlanmış tüm projelerin olduğu gibi iptal edilmesi. Batı’da, İsrail ve Japonya’da etkin olmadığı için iptal edilmiş yüzlerce proje örnekleri var. Ayrıca, Türkiye’nin ilerlemesi ve kalkınmasına hiçbir katkısı olmayan hizmetlerin yükünün tüm vergi yükümlülerine değil, yalnızca bu hizmetlerden yararlanan kesimlere yerel temelde aktarılması ile önemli bir kaynak tasarrufu sağlanabilir. Örneğin, dini eğitim alan öğrenciler arasında bile deist, dahası ateist kişilerin bulunduğu Türkiye’de nüfusun % 99’nun Müslüman olduğu artık gerçek değil. Yalnızca belirli mezheplere yönelik dini hizmetlerin yükünün tüm vergi verenlere yüklenmesi adil değildir.

Not 1: Engin, Aydın, Hira Dağı kadar… Tanrı Dağı kadar…, Cumhuriyet gazetesi, 18 Mart 2018

Not 2: Karadağ, Osman, Stratejinin Yazılı Kaynakları: Türkler, farslar ve Araplar, Destek Yayınları, 8 Ekim 2020. (Türkler Bölümü)