Politik Düşünce Üzerine Bir Derleme*
* Bu yazı, The Politics Book: Big Ideas Simply Explained, Dorling Kindersley Limited, London
2013’dan derlenmiştir.
Herkes
istediği her şeye istediği zaman sahip olabilseydi, politika diye bir şey
olmazdı. Politika olarak bilinen
karmaşık etkinliğin kesin anlamı ne olursa olsun, insan deneyiminin bize asla
istediğimiz her şeyi sağlamadığı açıktır. Bunun yerine, rekabet etmeliyiz,
mücadele etmeliyiz, uzlaşmalıyız ve bazen bir şeyler için savaşmalıyız. Bunu
yaparken, savlarımızı açıklamak ve haklı çıkarmak ve başkalarının savlarına
meydan okumak, çelişmek ya da yanıt vermek için bir dil geliştiririz. Bu
dil, bireylerin ya da kümelerin bir çıkar dili ya da haklar ve
özgürlükler, adil paylaşım ve adalet gibi bir değerler dili olabilir. Ancak
politik etkinliğin merkezinde, politik düşüncelerin ve kavramların
geliştirilmesi yer alır. Bu düşünceler, savlarımızı yapmamıza ve çıkarlarımızı
savunmamıza yardımcı olur.
Ama
bu politika resmi ve politik düşüncelerin yeri öykünün tümü
değil. Politikanın kimin neyi, nerede, ne zaman ve nasıl alacağı sorusuna
indirgenebileceğini öne sürüyor. Politik yaşam kuşkusuz bir ölçüde günlük yaşamın zorluklarına gerekli bir
yanıt ve toplu eylemin genellikle
bireysel eylemden daha iyi olduğunun kabul edilmesidir. Ancak başka bir
politik düşünce geleneği, politikanın yalnızca kıtlık koşullarında maddi
gereksinimleri karşılama mücadelesi ile ilgili olmadığını söyleyen düşünür
Aristoteles ile ilişkilidir. Karmaşık toplumlar ortaya çıktığında, farklı sorular
ortaya çıkar. Kim yönetmeli? Politik yöneticilerin hangi yetkileri olmalıdır,
politik yöneticilerin meşruiyet savları, aileninki ya da dini otoritenin
savları gibi diğer otorite kaynaklarına göre nasıldır?
Politik toplum soylu davranışlar yüzünden vardır, yalnızca yoldaşlık için
değil. Aristoteles
Aristoteles,
insanın politik olarak yaşamasının doğal olduğunu söyler, bu yalnızca karmaşık
bir toplumda insanın terk edilmiş ve yalıtılmış olmaktan daha iyi olduğu
gözlemi değildir. Aynı zamanda, halkı ilgilendiren konuların nasıl
kararlaştırılması gerektiğine ilişkin görüşlere sahip olmanın uygun bir şekilde
insani bir yönü olduğu savıdır. Politika, insanların yaşayacakları kurallara ve
kolektif olarak izleyecekleri hedeflere karar verdikleri soylu bir etkinliktir.
Politik ahlakçılık
Aristoteles,
tüm insanların politik etkinliklerde bulunmasına izin verilmesi gerektiğini
düşünmüyordu: Onun sisteminde kadınlar, köleler, yabancılar kendilerini ve
başkalarını yönetme hakkından açıkça dışlanmıştı. Bununla birlikte, politikanın
belirli ortak sonuçlara ve amaçlara yönelik benzersiz bir kolektif etkinlik
olduğuna ilişkin temel düşüncesi bugün hala yankılanır. Ama hangi sonuçlar?
Antik dünyadan beri pek çok düşünür ve politik figür, politikanın ulaşabileceği
ya da ulaşması gereken amaçla üzerine farklı düşünceler geliştirmiştir. Bu
yaklaşım politik ahlakçılık olarak bilinir.
Hükümet biçimleri için aptalların yarışmasına izin verin. En iyi idare
edilen en iyisidir. Alexander Pope
Ahlakçılar
için, politik yaşam etiğin bir dalı’dır
(ya da ahlaki felsefe), bu nedenle ahlaki
politik düşünürler grubunda pek çok filozofun bulunması şaşırtıcı değildir.
Politik ahlakçılar, politikanın
önemli hedeflere ulaşmaya yönlendirilmesi gerektiğini ya da belirli şeyleri
korumak için politik düzenlemelerin yapılması gerektiğini savunuyorlar. Bunlar
arasında adalet, eşitlik, özgürlük, mutluluk, kardeşlik, ulusal kendi yazgısını
belirleme gibi politik değerler vardır. Ahlakçılık, en köktenci biçimiyle,
ideal bir ulus düşleyen, 1516'da yayınlanan İngiliz devlet adamı ve filozof
Thomas More'un Ütopya adlı kitabının
adını taşıyan, Ütopyalar olarak bilinen ideal politik toplumların tanımlarını
üretir. Ütopik politik düşünce, Platon'un Cumhuriyet
kitabına dayanır, ancak yine de Robert Nozick gibi modern düşünürler fikirleri
keşfetmek için kullanır. Kimi kuramcılar, geçmişte totaliter şiddetin
gerekçelendirilmesine yol açtığı için, Ütopik politik düşüncenin tehlikeli bir
girişim olduğunu düşünür. Bununla birlikte, en iyi biçimiyle, ütopik düşünce,
daha iyi bir toplum için çabalama sürecinin bir parçasıdır ve düşünürlerin
çoğu, onu izlenilecek ya da korunacak değerler önermek için kullanır.
Politik gerçekçilik
Bir
başka önemli düşünce geleneği, politikanın mutluluk ya da özgürlük gibi ahlaki
ya da etik bir değer sunmak için var olduğu düşüncesini yadsır. Bunun yerine,
politikanın güçle ilgili olduğunu savunuyorlar. Güç, amaçlara ulaşmanın,
düşmanların yenilmesinin ve uzlaşmaların sürdürülmesinin yoludur. Güç edinme ve
kullanma yeteneği olmadan, değerler (ne kadar soylu olsalar da) işe yaramaz.
Ahlaktan
çok güce odaklanan düşünürler grubu realistler-gerçekçiler olarak
tanımlanır. Realistler dikkatlerini güce, çatışmaya ve savaşa odaklıyorlar
ve genellikle insan isteklendirmeleri üzerinde alaycı davranıyorlar. Belki de en büyük iki güç kuramcısı, her ikisi de
sırasıyla 16. ve 17. yüzyıllarda iç savaş ve kargaşa dönemlerinde yaşayan
İtalyan Niccolò Machiavelli ve İngiliz Thomas Hobbes'du. Machiavelli’nin insan
doğası görüşü, insanların nankör
yalancılar olduğunu, ne soylu ne de erdemli olmadığını vurgular. Gücün
kullanılmasıyla ilgili endişelerin ötesine geçen politik güdülerin tehlikeleri
konusunda uyarır. Hobbes için, yasasız doğa
durumu, bütün insanların birbirine
karşı savaşıdır. Bir egemen, uyruğuyla bir toplumsal sözleşme
yoluyla, toplumu bu vahşi devletten kurtarmak için mutlak güç kullanır. Ancak
güçle ilgili endişe, erken modern Avrupa'ya özgü değildir. 20. yüzyıl politik
düşüncesinin çoğu, gücün kaynakları ve kullanımıyla ilgilidir.
Bilge öğüt
Gerçekçilik ve ahlakçılık,
tüm politik deneyimi ve onun insanlık durumunun diğer özellikleriyle ilişkisini
anlamlandırmaya çalışan büyük politik vizyonlardır. Yine de tüm politik
düşünürler olaylara bu kadar geniş bir bakış açısıyla bakmadı. Politik
filozofların yanı sıra, yararcı olan ve yalnızca olanaklı olan en iyi
sonuçları sunmakla ilgilenen aynı derecede eski bir gelenek vardır. Savaş ve
çatışma sorunları asla ortadan kaldırılamayabilir, özgürlük ve eşitlik gibi
politik değerler arasındaki ilişkiye dair savlar da asla çözülemeyebilir, ama
belki anayasal tasarım ve politika oluşturma konusunda ya da
hükümet yetkililerinin olanaklı olduğunca yetenekli olmasını sağlamada ilerleme
kaydedebiliriz. Çinli filozof Konfüçyüs'ünki gibi politika üzerine en eski
düşüncelerden bazıları, bilge danışman’ın yetenekleri ve
erdemleriyle ilişkilidir.
İdeolojinin yükselişi
Bir
başka politik düşünce türü genellikle ideolojik olarak tanımlanır.
İdeolojik düşüncenin önemli bir kolu, düşüncelerin
farklı tarihsel dönemlere özgü olduğu yolları vurgular. İdeolojik
düşüncenin kökenleri, Alman filozofları Georg Hegel ve Karl Marx'ın tarihsel felsefelerinde bulunabilir.
Toplumların kurumları ve uygulamaları farklı olduğu için her politik çağın
düşüncelerinin nasıl farklılaştığını ve düşüncelerin önemi tarih boyunca
değiştiğini açıklıyorlar.
Filozoflar dünyayı yalnızca yorumladılar ... önemli olan onu
değiştirmektir. Karl Marx
Platon
ve Aristoteles, demokrasiyi tehlikeli ve yozlaşmış bir sistem olarak
düşünürken, modern dünyadaki çoğu insan onu en iyi hükümet biçimi olarak
görüyor. Çağdaş otoriter rejimler demokratikleşmeye özendiriliyor. Benzer
biçimde, kölelik bir zamanlar pek çoğunu herhangi bir haktan yoksun bırakan
doğal bir durum olarak düşünülüyordu, 20. yüzyıla kadar çoğu kadın vatandaş
olarak kabul edilmiyordu.
Bu,
eşitlik
gibi bazı düşüncelerin önem kazanmasına, kölelik ya da kralların ilahi
hakkı gibi diğerlerinin gözden düşmesine neyin neden olduğu sorusunu
gündeme getirir. Marx, düşüncelerin işçiler ya da kapitalistler gibi toplumsal
sınıfların çıkarlarına bağlı olduğunu savunarak bu tarihsel değişimi
açıklar. Bu sınıf çıkarları, komünizm ve sosyalizmden muhafazakarlık ve faşizme
kadar ideolojik politikanın büyük izmlerini ortaya çıkardı. Marx'ın
toplumsal sınıfları, ideolojik politikanın tek kaynağı değildir. Liberalizm,
muhafazakarlık, sosyalizm ve milliyetçilik içindeki gelişmelerden birçok yeni
politik düşünce de ortaya çıktı.
İdeolojik
politik düşünce aynı zamanda düşmanlık ve eleştiriye de konu olmuştur.
Eleştirmenler, eğer düşünceler yalnızca tarihsel süreçlerin bir yansımasıysa,
bunun, bu süreçlere yakalanan bireylerin esasen pasif bir rol oynadığı,
gerçekçi müzakere ve savın sınırlı bir değeri olduğu anlamına gelmesi
gerektiğini savunuyorlar. İdeolojik mücadele, futbol takımları arasındaki
rekabet gibidir. Aklın tersine tutku, kişinin takımını
desteklemesinde önemlidir, sonuçta önemli olan tek şey kazanmaktır. Birçoğu
ideolojik politikanın, amaçların acımasız ya da adaletsiz araçları
meşrulaştırdığı görülen gerçekçiliğin en kötü aşırılıklarına yol açmasından
endişe ediyor. İdeolojik politika, rakip ve uzlaşmaz kamplar arasında sürekli
bir mücadele ya da savaş gibi görünüyor.
Marx'ın
bu soruna çözümü, işçi sınıfının devrimci zaferi ve politik çatışma
sorununu çözecek olan kıtlığın teknolojik olarak aşılması
idi. Yirminci yüzyılın ışığında, devrimci değişimin bir tür tiranlığın yerini
başka bir zorbalıkla değiştirdiği görüldüğünden, politikada bu yaklaşım birçok
kişiye fazlasıyla iyimser görünüyor. Bu görüşe göre, Marksizm ve diğer
ideolojiler, yalnızca gerçekçi olmayan Ütopik ahlakçılığın en son biçimleridir.
Tartışmalı bir
gelecek
Georg
Hegel'e göre politik düşünceler, bir toplumun, devletin, kültürün ya da
politik devinimin politik yaşamından soyutlamasıdır. Bu düşünceleri ve
açıkladıkları kurumları ya da devinimleri anlamlandırmak, onların tarihlerini
ve gelişimlerini incelemeyi gerektirir. Bu tarih her zaman şu an bulunduğumuz
yere nasıl geldiğimizin öyküsüdür. Yapamayacağımız şey, tarihin nereye
gittiğini görmek için sabırsızlanıyoruz.
Roma
mitolojisinde Minerva Baykuşu bilgeliğin bir simgesiydi. Hegel için, Baykuş
yalnızca alacakaranlıkta uçar.
Bununla, anlayışın ancak geriye dönük olarak gelebileceğini kastediyor. Hegel,
daha sonra nereye gideceğine ilişkin düşünce geliştirme konusunda iyimserliğe
karşı uyarıda bulunur. Ayrıca modern
devletin yükselişi tarihin sonu biçimindeki diğer ünlü savına karşı da ince
bir uyarıda bulunur. Kendimizi şimdiye kadarki en ilerici, aydınlanmış ve
rasyonel çağ olarak görmek çok kolay - ne de olsa demokrasiye, insan haklarına,
açık ekonomilere ve anayasal hükümete inanıyoruz. Ancak, bunlar hiçbir şekilde
basit düşünceler değildir, bugün bile tüm toplumlarca paylaşılır.
Dünya
tarihinin son 80 yılı, sömürgelerin bağımsızlaşmasının bir sonucu olarak yeni
ulus-devletlerin yükselişine tanık oldu. Yine de, halklar devlet için mücadele
ederken, devletler karmaşık federasyonlar ve politik birlik arayışına girdiler.
Son otuz yılda, daha yakın politik bütünleşmeyi hedefleyen Avrupa Birliği'nin
yanı sıra Kuzey Amerika Serbest Ticaret bölgesi ve bölgesel işbirliği için
diğer birçok kuruluşun yükselişi görüldü.
Eski
devlet egemenliği düşüncelerinin, birleştirilmiş egemenlik, ekonomik işbirliği
ve küreselleşmenin yeni politik dünyasında garip bir rolü vardır. Hegel'in
düşüncesi burada çok yerinde görünüyor - gelecekte insanlara nasıl
görüneceğimizi ya da bize sağduyu gibi görünen şeyin torunlarımız tarafından
ikna edici olarak görülüp görülmeyeceğini tahmin edemeyiz.
Politika, politikacılara bırakılamayacak kadar ciddi bir konudur. Charles de Gaulle
Şimdiyi anlamak, tarih boyunca tasarlanan çeşitli politik düşünce ve kuramların anlaşılmasını gerektirir. Bu düşünceler, günümüzün olasılıklarının bir açıklaması olmanın yanı sıra kendi politik değerlerimizde aşırı güvene karşı bir uyarı görevi görür ve bize toplumun ortak yaşamını düzenleme ve yönetme isteklerinin tam olarak tahmin edemeyeceğimiz biçimlerde değiştiğini anımsatır. Gücün kullanılması için yeni olanaklar ortaya çıktıkça, onun denetimi ve hesap verebilirliği için yeni istekler de ortaya çıkacak ve bunlarla birlikte yeni politik düşünler ve kuramlar ortaya çıkacaktır. Politika hepimizi ilgilendiriyor, bu yüzden hepimiz bu tartışmaya girmeliyiz.