Giriş
Liderliğin
anahtarı hayal etmek, başarının anahtarı hayalleri gerçekleştirmektir. (Anonim)
Önderlik (liderlik), ne yazık ki, içi boşaltılmış
kavramlardan biri durumuna getirilmiştir. Parti
lideri, takım lideri, lig lideri, vb.. Oysa lider (ben önder diyeceğim), zoru
başaran, ilki gerçekleştiren, çoklarının cesaret edemediği girişimlerde
bulunan, kitleleri kendi belirlediği amaçlar doğrultusunda yönlendirebilen
biridir.
Uygarlık verilerini Doğu’nun başlattığı insanlığın
yaklaşık 5000 yıllık yazılı tarihinin son 250 yılına egemen olan Batı,
geçmişini temelde birer Akdeniz uygarlığı olan Eski Yunan, Roma uygarlıkları
ile Hristiyanlık mirası üzerine oturtur, yazılı geçmişini de 2500 yıl daha
geriye götürür. Böylece olunca da insanlık tarihine yön veren düşün, bilim,
devlet, askeri, din, vb. önderlerini de buna göre yorumlar. Ülkemizde de
genelde birçok alanda olduğu gibi önderlik alanında Batı kaynakları
kullanıldığından Doğu örnekleri genelde işin uzmanları ile sınırlı kalır[1].
Önderler, toplumlarının tarihi gelişiminde onlara makas
değiştirtebilen üstün yetenekli kişilerdir. Türk tarihinde tarihi bir kişilik
olarak ilk büyük önder Mete’dir. Kendi şefleri yönetiminde dağınık olarak
yaşayan boyları bir araya getirerek, onları başkalarının avı olmaktan
kurtarmış; ilk defa MÖ 210 yıllarında Büyük Hun Birliğini kurmuştur. Bir
benzerini Bumin 552 yılında gerçekleştirir. Bundan yaklaşık 450 yıl sonra
Selçuk Bey, eski dinini değiştirerek Türklerin Önasya’da konumlanmasını sağlar.
1919 yılında Mustafa Kemal, tarihten çekilmiş bir imparatorluk küllerinden
çağdaş bir devlet kurar Türk insanını uygarlık limanına demirler.
Önder, bir insan kitlesinin gücünü kendi belirleyeceği
bir amaca yönlendirme becerisi olan biridir. Yönetici ise belirlenmiş bir amaç
uğrunda insan ve diğer kaynakları etkin kullanan biridir.
Önderi, önder yapan olmazsa olmaz nitelikler nedir?
Öncelikle, geleceğini tasarlayacağı toplumu, içinde
etkinlikte bulunacağı coğrafyayı, yararlanabileceği yöntem ve araçlar üzerine
bilgi sahibi ya da bunlar konusunda kendisine yardımcı olabilecek nitelikli
danışmanları olması gerekir. İkincisi, geleceğe taşıyacağı topluma, onların
peşinden sürükleyebileceği bir amaç oluşturma becerisi olmalıdır. Buna vizyon
oluşturma da denir. Üçüncüsü insan becerilerini ve yararlanabileceği kaynakları
örgütleyebilme becerisi olmalıdır. Dördüncüsü gereksinim duyacağı, ancak elinde
bulunmayan kaynakları elde edebilme becerisi olmalıdır. Beşincisi girişimini
uygulama aşamasında, gerekli her alanın her birinde becerisi olan
güvenebileceği yöneticileri olmalıdır. Önderler, peşlerinden sürükleyecekleri
insan kitlelerinin gereksinimlerini[2] iyi
tahlil edip, ona göre amaç belirlerler.
İnsan kitlelerinin öncelikli gereksinimlerini karşılayabilen önderler başarılı
olurlar. Tarih bunun örnekleri ile doludur.
Yazılı
tarihte bazı önderlik örnekleri
İnsanların avcılık ve toplayıcılık dönemlerinde başladığı
sanılan önderlik ve yöneticilik etkinlikleri, yerleşik düzene geçip toplumsal
sınıfların ortaya çıkmasıyla belirginleşmeye başlamıştır. Bu da tarihsel olarak
ilkin yönetim kavramlarının yazıya geçirildiği Sümerlilerde ortaya çıkmıştır.
Sümer Kent devletleri arasında, sınır anlaşmazlıklarından
kaynaklanan savaşımlar başlayıp, giderek şiddetlenip sertleştikçe ve Sümer’in doğusuyla batısındaki göçebe ve istilacı halkların baskısı arttıkça, askeri önderlik[3] zorunlu bir gereksinim durumuna geldi ve hükümdar ya da Sümer adıyla büyük adam üstün bir yer işgal etmeye başladı. Hükümdarlar,
başlıca saldırı silahı savaş arabası olan ve birbirlerine sıkıca sokularak
saldırıya geçen ağır zırhlı piyadeleriyle düzenli ordular kurmak zorunda
kaldılar. Sümerlilerin bu göçebe savaşçılara karşı zaferleri ve kent
devletlerinin diğer kentleri fetihleri, büyük ölçüde askeri silahlar, taktikler,
örgütlenme ve önderlikteki üstünlüğünden kaynaklanıyordu. Uygarlık verilerinin
birçoğunu başlatan Sümerlilerden biri de yazılı tarihte bilinen ilk reform
uygulayıcısı önder Urukagina’dır.
Yazılı tarihin başlangıcından bu yana insanların yaşamlarını
belirli bir düzen içinde sürdürme çabalarının yazılı ilk örneklerini Sümerler
göstermiştir. Toplumsal hayatı yaşanabilir duruma getirmek için ilk
düzenlemeleri yapan, bunu uygulayan ve tarihte ilk reformcu olarak bilinen hükümdar Urukagina yaklaşık MÖ 2350’li yıllarında yaşamıştır.
Demokrat ve hürriyet sever bir önder olarak görülür. Kendinden önceki yöneticiler zamanında olan
yolsuzlukları, halkın huzursuzluğunu ve hoşnutsuzluğunu ortadan kaldırmak için
bozuk yönetimi düzeltmeye çalıştı. Rahiplerin ve memurların hareket ve
icraatlarını denetim altına alarak, ihmal edilen töre ve yasaları yeniden yerleştirerek,
yeni hükümlerle yasalarında bu durumu düzeltmeye çalışmıştır. Böylece,
kendisinden yüzıllarca sonra tarihte ilk yasa koyucu olarak ünlü olan Babil Hükümdarı
Hammurabi’den önce, ilk hukuki esasları kurmuştur. Tarla sürenin, hayvan
sağanındır, da günümüzün bir sloganı
değil, zamanımızdan yaklaşık 4400 yıl önce yasalara girmiş bir kuralı da o
gerçekleştirmiştir. Ayrıca onun reformları günümüz dünyasında insan hakları
kavramına ve hükümetin gücünü sınırlamaya doğru atılan en önemli ilk adım
olarak anılır.
III. Ur devletinin ilk kralı Ur-Nammu (MÖ 2112 - 1095)’nun yasası, Mezopotamya’da kentler arası ticaretin gelişmesi, ticarette para işlevi gören maden ölçülerinin değişim aracı olarak kullanılmasına yol açmış ve kent devletleri arasındaki dış ticaret büyük ölçüde gümüş ayar hesaplarıyla sürdürülmüştür. Onun yasası, insanlığın toplumsal ve tinsel gelişmesi bakımından özel
bir önem taşır. Çünkü bunlar, daha MÖ 2000’den önce bile göze göz, dişe diş yasa anlayışından uzak, bunun yerine para cezasının uygulandığı ve bu
nedenle daha insancıl bir yaklaşım gösterir. Kendisine ait bir stelde yaptığı yasaları anlatırken, fiyat
olarak kullanılan gümüş ve diğer metaların miktarını ölçmek için ilk ölçü
değerleri olan mina’yı, şekel’i, sıla’yı birbirine göre ayarladığını bildirir.
Hititleri çağının süper gücü yapan Şuppiluliuma I (MÖ 1370 - 1340) kardeşkanına bulanmış bir tahta oturmuştur. Onun babası zamanında Hitit devleti komşularına karşı bile kendini savunamayacak bir duruma düşmüştü. Onun
döneminde[4] ilk kez uluslararasılık kavramı
ve Büyük Devlet ve Küçük Devlet kavramları ortaya çıkmıştır. Krallığının ilk yıllarında Anadolu odaklı bir politika oluşturmuştu. Kendisi diplomatik yollarla, Yukarı Kızılırmak’tan, Fırat’a kadar bir sınır hattı oluşturulabilmişti. Bu
hattın gerisinde de hanedan evlilikleri yoluyla tampon bölgeler oluşturmuştu. Kendisi, yetenekli bir komutan olduğu kadar mükemmel bir diplomattır da. Ele geçirdiği kent devletlerinin krallarını Hititli prensesler ile evlendirerek bunları bağlı krallık durumuna getirmeyi başarmıştır. Bir yandan akrabalık kurarak egemenlik alanını genişletirken diğer yandan da
oğullarını ve yakın akrabalarını ele geçirdiği ülkelere atamış ve
bunlarla bağlılık antlaşmaları yapmıştır.
Başarıları, onun olağanüstü askeri yeteneğinin sonucuydu ama dikkatli bir bağlaşma ve
diplomasi politikası da bu
sonuçların elde edilip korunmasında önemli bir etken olmuştur. Hitit tarihinin en önemli komutanı ve en
başarılı devlet adamı olan Şuppiluliuma’nın uzun süren idaresi boyunca oluşturduğu Büyük Krallık, Babil ve Mısır’la eş güçtedir ve
o çağdaki uygarlık dünyasını bu
üç devlet paylaşır.
Qin Beyliği İlkbahar Sonbahar
döneminde kurulmuştu. MÖ 238-210 yılları arasında hüküm
süren Qin İmparatoru Qin Shih huang-ti[5]Çin’de politik birliği sağlayan bir
önderdir; Çin'i silahlı
güç kullanarak birleştirmiş ve bir dizi kapsamlı reform gerçekleştirmiştir.
MÖ 214 yılında
Yin-shan etekleri ve Huang-ho kıyılarındaki meralarını ellerinden alarak
Hunları Ordos'tan çıkaran Qin Shih huang-ti Çin’i birleştirmişti. Bu sırada Teoman döneminde genç Hunlar arasında
yetenekli, ulusalcı ve enerjik bir kuşak ortaya çıkmıştı. Kimi tarihçilerin
Hun-Han savaşlarının gerekçesi Hunların Ordos’tan çıkarılmış olmasına dayandırılır.
Qin tahtına oturan Qin Shih huang-ti, Konfüçyüs düşman olması, Çin tarihçilerinin çoğunun
Konfüçyüsçü olmaları nedeniyle, bu imparatorun gerçek kişiliğini öğrenmek, çok
güçtür.
Qin Shih Huang Ti çok sayıda önemli reform girişimini
derhal başlattı. Ülke, her birinin· başında imparator tarafından atanmış bir
sivil valinin bulunduğu otuz altı eyalete bölündü. Valiliğin artık babadan
oğula geçen bir konum olmadığını bildirdi. Kısa bir süre sonra da valilerin
yerlerini birkaç yılda bir değiştirmeye başladı. Böylece iktidar emelleri olan
bir valinin herhangi bir eyalette güçlü bir konum edinmesi olasılığının önünü
almaya çalışıyordu. Her eyaletin imparator tarafından atanmış bir askeri önderi,
sivil ve askeri valiler arasında dengeyi korumak amacıyla atanmış bir merkez
valisi de vardı. Başkenti eyaletlere bağlayan ve herhangi bir eyalette
ayaklanma baş göstermesi durumunda merkezi ordunun olay yerine hızla
gönderilebilmesini sağlayan geniş bir yol sistemi geliştirildi. Eski
aristokrasinin hayatta kalan üyelerinin başkente taşınmalarını buyurdu. Böylece
onlara göz kulak olabilecekti.
Ağırlık ve uzunluk ölçülerine, para sistemine, çeşitli
aletlere, taşıtların aks açıklıklarına ülke genelinde standart getirdi, yol ve
kanalların yapımını denetledi. Ülke genelinde birleştirilmiş bir yasa sistemi
yerleştirdi, yazı dilini standartlaştırdı. En ünlü eylemi, MÖ 213 yılında
yayımladığı, Çin'deki tüm kitapların yakılmasını buyurduğu fermandı. Tarım ve
tıp gibi teknik konularda yazılmış kitaplar, Qin devletinin tarihsel kayıtları
ve Yasal Okulu yazarların felsefe
konusundaki çalışmaları bu buyruğun dışında tutulmuştu. Diğer tüm felsefe
eserleri, Konfüçyüs öğretileri de içinde olmak üzere, yakılacaktı. Büyük
ölçekli sansürün tarihteki belki de ilk örneği olan bu acımasız fermanla Qin
Shih Huang Ti Yasal Okulu görüşe
rakip felsefelerin, özellikle de Konfüçyüs ekolünün etkilerini yok edeceğini
umuyordu. Yine de, yasaklanan kitapların kopyalarının başkentteki imparatorluk
kütüphanesinde saklanmasını emretti.
Kautilya: İlk Büyük Politik Gerçekçi
... her kültürün
kendi Makyavel’i, kendi Sun Tzu’su ve kendi Muhammed benzeri vardır ya da
Napolyon şahsiyeti vardır[6] denir. Eski Hindistan’ınki de
Kautilya’dır. D. Coetzee ve L.W. Eysturlid, Kautilya
tarafından yazıldığı düşünülen Arthaşastra’nın, büyük strateji (grand strategy)
konusunda yazılmış bilinen ilk bilimsel inceleme olduğunu ileri sürer. Yine güç
stratejisi üzerine olan olasılıkla dünyanın ilk el kitabıdır. Arthaşastra savaşın büyük stratejisini
tasarlama çabasında olan ve sonra uluslararası politikanın gerçekçi dünya görüşü içine yerleştirilen öncü bir çalışmadır.
İlk Şiddetsizlik Örneği Bir Hükümdar: Asoka
Hint tarihinin belki de en önemli hükümdarı olan Asoka (MÖ 300-232), Maurya hanedanın kurucusu
Çandragupta Maurya'nın torunuydu. Çandragupta, Büyük İskender'in seferlerinden
önceki yıllarda Kuzey Hindistan'ın büyük bölümünü ele geçirerek ülke
tarihindeki ilk büyük imparatorluğu kuran askeri önderlerden biriydi. Pers İmparatoru Büyük Kiros, Babil'i fethetmesi
üzerine, kazandığı savaşların kayıtları ile bağışlayıcı yasaları da silindirin
üstüne kazıtırmıştı. Bu bildiri, Babil’i kölelerin özgürlüğünü yasa haline
dönüştürdüğü için, bazı çevrelerde İlk İnsan Hakları Bildirgesi olarak
kabul edilir. Aşoka’nın yayınladığı Aşoka
Fermanları da bu belgelerden biridir. Hükümranlığının sekizinci yılında, Hindistan'ın doğu
kıyılarında bir devlet olan Kalinga’yı fethederken uyguladığı zulüm ve vahşet[7]
sonrası büyük bir pişmanlık duygusuna kapılan hükümdar, Budizm dinini
benimsedikten sonra devlet yönetiminde mutlak şiddetsizlik (ahimsa[8])
ilkesini benimsemiş, insan haklarına büyük değer vermiştir. Gereksiz hayvan
kesimi ve yaralamayı kesin olarak yasaklamış, uyruğunun din, dil, ırk farkı
gözetmeksizin kendisinin eşiti saymıştır. Benimsediği politikayı anlatan sözlerinin krallığındaki
tüm kayalara ve sütunlara yazılmasını buyurdu (Aşoka Fermanları). Bu anıtlardan birçoğu günümüze
kadar ayakta kalmıştır.
Tarihte İlk
Göçebe İmparatorluğu Kuran Önder: Mete (Mao-dun)
Türk tarihinde adı bilinen ilk büyük önder Mete’dir. Onun ortaya çıkışı Zizhi tongjia’da şöyle anlatılır[9]:
Chunwei'den Maodun (Mete)'a kadar bin yıldan fazla zaman geçmiştir.
Hunların çok güçlü olduğu zamanlar olmuş, birliği oluşturan kavimler çeşitli
parçalara bölündüğünde ise gücü kaybolmuştur. Hun yöneticilerinin zaman sıralı
tam bir listesini vermek olanaksız. Ancak, Maodun Chanyu (Şanyü) olduğunda
kuzeydeki bütün kavimleri denetimi altına almayı başardı. Güneydeki Çin onun
rakibi oldu. Maodun'un ortaya çıkması ile Hun yöneticileri ve unvanları
hakkında doğru bilgiler vermek olanaklı oldu.
Bundan
anlaşılacağı üzere Hunlar ile ilgili bilgiler Mete’den binyıl daha öncesine
geri gider. Çin'in komşu kavimleri üzerine pek çok araştırma yapmış olan Japon
bilgini K. Shiratori, Mete ile birlikte böyle güçlü bir imparatorluğun doğuş
nedenlerini, doğrudan doğruya Çin'de Qin Sülalesi gibi, büyük ve köklü bir
devletin kuruluşuna bağlar.
Mete,
hem strateji hem de taktik geliştirme ve uygulanmasında üstün becerili biridir.
Örneğin, Tunghulara karşı yaptığı büyük akın öncesi kuvvet oluşturma ve
konumunu güçlendirmek için sabır ve özveri göstermiştir. Yine, geliştirdiği
yeni yöntemleri ve taktikleri birliklerine iyice belletmek için zamanımızda
gerek kuramsal ve gerekse eylemli olarak yapılan eğitim ve tatbikatları düzenli
ve disiplinli bir biçimde uygulamıştır. Eğitimi bizzat kendisi yaptırmıştır.
Mete’nin stratejiye katkısına çok güzel bir örnek, onun Han Sülalesi kurucusu Kao Tsu’yu MÖ 200 yılında, Şensi'de kuşatması sırasında izlediği
stratejidir. B. Ögel’in Laufer’den
aktardığı üzere bu kuşatma şöyle gelişmiştir[10]:
Mao-tu, kendi özel taktiği
ile ilk Han sülalesinin imparatoruna taarruz etmişti. … Çin imparatorunu
kuşatma hareketine girişmişti. En iyi
birliklerini pusuda bekletirken, önce imparatoru yapmacık gerilemelerle tahrik
etmiş ve kaçar gibi görünmüştü. Bu onun, askerlik dehasının bir zaferi idi.
Bu tek meydan savaşının, bütün ayrıntıları ile yazılmamış olması, gerçekten
büyük bir kayıptır.
Mete’nin
geliştirdiği bu taktik, daha sonraki zamanlarda Türkler tarafından birçok
muharebede başarıyla kullanılacaktır.
Birçok kez fırsatlar çıkmasına karşın, Mete daha ileri
gitmemişti. Eberhard’a göre onun politikası yayılmacı değil, ulusal idi.
Hunların ulusal politik görüşünü savunanlara göre, Çin gibi çok geniş ve
kalabalık nüfuslu bir ülke uzaktan değil, Çin'in içinden yönetilmeliydi. Böyle
bir durumda Hunlar, anavatanını terk etmek zorunda kalacaktı. Bu da sürüleri ve
göçebe yaşamı terk etmek ve Çinlileşmek anlamına geliyordu. Ulusal politikanın
ana savunucuları, ilk ilkesi her zaman eski yaşam biçimine sadık kalmış olan
kavim önderleriydi. Mete onların görüşüne uydu ve Hunlar yaklaşık 700 yıl bu
ilkeyi korudu. Bunu korumayanlar (örneğin Toba) çok geçmeden Çin ekonomisi ve
kültürü içinde politik alandan kayboldular.
Tarihte Türk Adının İlk Defa Kullanıldığı Devleti Kuran
Önder: Bumin
Tarihte Göktürklerin kesin olarak görünmeleri 542
yılındadır. Türk adı (T'u-chüe) ilk defa burada kullanılır. 545 yılı
Göktürk tarihinin dönüm noktasıdır. Bundan sonra her şey aydınlanmaya başlar.
Kaynakların açıkça bildirdiği bu sırada Göktürklerin başkanı Bumın'dır.
Bozkır boylarının üretimi kendilerine yetmez.
Yerleşiklerle yağma, haraç, ticaret biçimindeki değişime gerek duyulur. Bu
değişime göçebe, yerleşikten daha çok isteklidir. Bumin (T'umen)'in Türkleri Altay'da Juan-Juan hesabına demircilik yaparken,
Tölesleri yenip Türk politik birliğinin temelini atar, İ-li Kağan (İl Kağan) unvanını alır. Hunların Tanhu’su yerine, artık
bundan sonra Kağan unvanı yerleşir. 130 yıl sonra da İlteriş Kağan, Oğuz adıyla geçen bu
Töles boylarının bir bölümünü örgütleyerek ikinci Göktürk politik birliğini
kurmayı başarır.
Tutsak Düşmüş Bir Ulusu Yeniden Bağımsızlığa Kavuşturan
Önder: Bilge Kağan
İleri görüşlü Bilge Kağan, bilge vezir Tonyuku, cesur
komutan Kül-Tigin tarihin ender bir araya getirdiği uyumlu bir üçlüdür. Türkler
ve Çinliler arasında ticari ilişkiler Mao-dun zamanında başlar[11].
Bu ticaret Hun-Çin sınırında, bu iş için ayrılmış özel pazarlarda yapılırdı. Bilge Kağan, 727 yılından başlayarak sınırdaki ticaret yerlerinin
güvenliğini sağlayarak yeniden Çin ile ticarete başlar.
Bilge Kağan yazıtında ki: ...O yere (Çin’e) doğru gidersen Türk milleti öleceksin! Ötüken
yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiçbir sıkıntın yoktur. Ötüken
ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın [12] sözleri Mao-dun’un başlattığı ticaret
politikasının sürdüğünü doğrular.
Bilge Kağan, eski Türk dini yerine Budizmi
benimseyerek göçebe Türklerin yerleşik yaşama geçme girişimini, aynı zamanda
kayınpederi olan vezir Tonyukuk, Türklerin savaşçılığını önleyeceği gerekçesi
ile engeller. İlginçtir ki, böyle girişimin gerçekleşmesi durumunda büyük
olasılıkla Türkler bir Orta Asya kavmi olarak kalabilirlerdi.
Göçebe Türklerin Yerleşik Düzene Geçişini Başlatan Önder:
Selçuk Bey
Kimilerine göre Hazar Kralı, diğer bazılarına göre ise Oğuz Yabgu devletinde ordu komutanı (sübaşı) olan Selçuk Bey, Oğuz Yabgusu ile aralarında çıkan anlaşmazlık
nedeniyle Oğuzların kışlık merkezi Yenikend’den ayrılıp Türk ülkeleriyle İslam
ülkeleri arasında bir uc kenti olan
Cend kentine göç eder (961). Selçuk’un burada Müslüman olması Türk tarihinde
bir dönüm noktasıdır. Büyük oğlu Mikail’in ölmesi üzerine onun iki oğlu olan
Çağrı ve Tuğrul beyleri, geleceğin büyük önderleri olarak kendisi yetiştirir.
Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşunu gerçekleştiren bu iki önderden ilki
askeri, ikincisi de devlet yönetimi alanında iki büyük önderi olur.
Türk tarihini uygarlık limanına demirleyen büyük önder:
Atatürk
Saltanatın kaldırılmasını yasa tasarısı olarak
hazırlaması sırasında ulema kökenli üyeler kendi bilgi alanları saydıklarından
saltanatın hilafetten ayrılamazlığı üzerine uzun uzadıya deliller
getiriyorlardı. Bu tartışmayı izleyen Mustafa Kemal’in sonunda ünlü söylevini
verir[13]:
Efendiler, egemenlik hiçbir ulusa
hiçbir zaman ulemâ tartışmalarıyla
verilmemiştir.
Egemenlik hep güç kullanılarak zorla alınmıştır. Türk ulusu elinden alınan
egemenliği
şimdi
kendi eline almış bulunuyor.
Bu bir gerçek. Önümüzdeki sorun bunun ulusun elinde bırakılıp bırakılmayacağı sorunu değil, sadece bu gerçeği ilân etme
sorunudur... Burada toplananlar, herkes gibi bu gerçeği anlarlarsa mesele
yok. Anlamazlarsa doğal
olan nasıl olsa olacaktır; şu
farkla ki belki birkaç kafa kesilecektir.
Atatürk bir devlet kurdu, bin yıllık parantezi kapattı,
Türklere çağdaş yolu gösterdi. Ne yazık ki, onu ne izindeyiz diyenler ne de ondan nefret
edenler doğru anlayabildi. Onun Türklere bıraktığı mirasın en önemlisi
çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’dir. Kişisel değerlendirmeme göre, Türkiye Cumhuriyeti öyle sağlam temeller
üzerine kurulmuş ki onu yıkmak o kadar kolay olmayacak. İkincisi Türkiye Batı
ile öyle sağlam bağlar oluşturmuş ki, öyle kolayca sökülüp atılacak gibi
değildir. Batı her zaman İslam dünyasında Türkiye gibi laik, demokrat bir
ülkenin var olmasını ister, bundan asla vazgeçemez. Üçüncüsü, Türkiye’de
kazanılmış değerleri sahiplenen kadınların sayısı her şeye karşın artıyor.
İmam-Hatip mezunları arasında deist düşüncede olanların sayısının artması
gelecek için umut verici bir gösterge olabilir[14].
Kaynaklar
1.
Avcıoğlu, Doğan, Türklerin
tarihi, İkinci Kitap (İkinci Basım), Tekin Yayınaevi, İstanbul, 1978
2.
Coetzee, Daniel, Eysturlid,
Lee W., Philosophers of War: The
Evolution of History's Greatest Military Thinkers, [2 Volumes], ABC-CLIO,
2013
3.
Karadağ, Osman, Stratejinin
Yazılı Kaynakları, Erken Öncüler – 1 Sümerler ve Sonrası, Berikan Yayınevi,
Ankara, 2014)
4.
Karadağ, Osman, Stratejinin
Yazılı Kaynakları, Erken Öncüler – 2 Hititler ve Diğer Anadolu Kavimleri,
Berikan Yayınevi, Ankara, 2014)
5.
Karadağ, Osman, Stratejinin
Yazılı Kaynakları, Öncüler – 1 Çinliler ve Hintliler, Berikan Yayınevi,
Ankara, 2015)
6.
Karadağ, Osman, Stratejinin
Yazılı Kaynakları, Öncüler – 2 Yunanlar ve Romalılar, Favori Yayınevi,
Ankara, 2018
7.
Karadağ, O., Stratejinin
Yazılı Kaynakları, Türkler, Farslar ve Araplar, Destek Yayınevi, İstanbul,
2020
8.
Michael H., Dünya Tarihine Yön Veren En Etkin 100, (Özgün Adı: The 100, Citadel Press - Kensington Publishing Corp.) Çeviri: Nurşan Üstüntaş, Neden Kitap Yayınlan, 2. Baskı Şubat 2008
9.
Ögel, Bahaeddin, Büyük Hun İmpratorluğu Tarihi I, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,
1981
10.
Wolfram Eberhard, Çin Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını, 3. baskı, Ankara 1995
11.
Yap, Joseph P., Wars With The Xiongnu, A Translation from
Zizhi tongjian, AuthorHouse, Bloomington, Indiana, U.S.A. 2009
[1] Dünya Tarihine Yön Veren En
Etkin 100 kişi arasında; bilginler ve mucitler 36, politik ve
askeri önderler 31, din dışı düşünürler 14, dini önderle
11, sanatçılar ve edebiyatçılar 5, kaşifler 2, sanayiciler 1.
Bu kişilerin 69 Avrupa, 18 Asya kıtasından; 68’i MS 1400 öncesi yaşamıştır. (Hart, Michael H., Dünya Tarihine Yön Veren En
Etkin 100, (Özgün Adı: The 100, Citadel Press -
Kensington Publishing Corp.) Çeviri: Nurşan Üstüntaş, Neden Kitap Yayınlan, 2. Baskı Şubat 2008)
[2] Abraham Harold Maslow (1908, 1970) insan gereksinimlerini (1) fizyolojik, (2) güvenlik, (3) ait olma ve sevgi,
(4) değer ve (5) kendini gerçekleştirme olarak kademelendirir.
[3] Karadağ, O., Stratejinin Yazılı Kaynakları, Erken Öncüler
– 1 Sümerler ve Sonrası, Berikan Yayınevi, Ankara, 2014
[4] Şuppiluliuma yönetimi, Eski Doğu’nun Amarna Çağı denilen MÖ
14. yüzyılın ilk yarısına rastlar. Bu devri aydınlatan Tel el-Amarna belgeleri, sayıları dört yüze yaklaşan Akadça yazılmış mektuplardır. Bu mektupların bir kısmı, Önasya’nın Büyük kralları ile 18. Sülale firavunlarından III. ve IV. Amenofhis’ler arasında, diğer büyük kısmı da Suriye-Filistin’deki küçük kent beyleri ile adı geçen firavunlar arasında karşılıklı gönderilmiştir.
[5]Çin’de kralların
yönetim unvanları ve kendi adları farklıdır. Qin Shih Huang-ti’nin doğduğunda ailesi
tarafından verilen ad Ying Zheng,
Zhao Beyliği’nde kaldığı sürece kullandığı ad Zhao Zheng, beylik tahtına
geçtiğinde aldığı ad Qin Wang Zheng, beylikleri birleştirip tek
merkezli Qin Sülalesi’ni kurduğunda ise imparatorluk adı Qin Shih Huang-ti olarak geçer. Bütün kaynaklarda bu bir ad olarak geçmesine karşın gerçekte
kendisine verdiği bir unvandır. Qin Beyliğin adı,
Shi ilk, Huang Di ise imparator demektir. Böylece bu unvan Qin Beyliği’nin İlk İmparatoru anlamına gelir. Kişi doğduğunda ona ailesi tarafından belirlenen bir ad verilir. Bu adı, yalnızca aile
bireyleri kullanabilir, başkası kullanamaz. Kisi yaşamında başka bir
adla anılır. Bir göreve atandığında adı, bu göreve
uygun olarak değişikliğe uğrar. Kişi öldüğünde ise yeni bir adla anılır. Kral tarafından verilen unvan ve
adlar da buna eklenir. Böylece, tek bir kişi 2–3 ayrı kişi gibi algılanabilir.
{Okay, Bülent, “Konfuçyüs”, Okyanus
Yayıncılık, İstanbul, 2004, sf: 12–13.}
[6] Coetzee, Daniel, Eysturlid,
Lee W., “Philosophers of War: The
Evolution of History's Greatest Military Thinkers”, [2 Volumes], ABC-CLIO, 2013
[7] Zaferinin
yaklaşık 1.5 milyon insanın canına mal olduğunun farkına varınca şaşkına döndü.
Şaşkınlık ve vicdan azabı içinde, Hindistan'ın zapt edilmesi için giriştiği
harekatı durdurmamaya, tüm saldırgan savaşlardan vazgeçmeye karar verdi.
[8]Ahimsa (Sanskrit: ahiṃsā, Pali: avihiṃsā) “incitme” anlamına gelen bir sözcüktür.
[9] Yap, Joseph P., Wars With The Xiongnu, A Translation from
Zizhi tongjian, AuthorHouse, Bloomington, Indiana, U.S.A. 2009, s.li-lii
[10] Ögel, C1, s.242-244
[11] Wolfram Eberhard, Çin Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını, 3. baskı, Ankara 1995, s.89.
[12] Ergin, Ergin, Orhun Âbideleri, Hisar Kültür Gönüllüleri, 2003, s.32.
[13]
Gazi Mustafa Kemal, 421-422 (N.
Berkes, Atatürk ve Devrimler, s. 504-5)
[14] Karadağ,
O., Stratejinin Yazılı Kaynakları, Türkler,
Farslar ve Araplar, Destek Yayınevi, İstanbul, 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder