29 Nisan 2021 Perşembe

Tarihi Açıdan Önderlik Kavramı

 Giriş

Liderliğin anahtarı hayal etmek, başarının anahtarı hayalleri gerçekleştirmektir. (Anonim)

Önderlik (liderlik), ne yazık ki, içi boşaltılmış kavramlardan biri durumuna getirilmiştir. Parti lideri, takım lideri, lig lideri, vb.. Oysa lider (ben önder diyeceğim), zoru başaran, ilki gerçekleştiren, çoklarının cesaret edemediği girişimlerde bulunan, kitleleri kendi belirlediği amaçlar doğrultusunda yönlendirebilen biridir.

Uygarlık verilerini Doğu’nun başlattığı insanlığın yaklaşık 5000 yıllık yazılı tarihinin son 250 yılına egemen olan Batı, geçmişini temelde birer Akdeniz uygarlığı olan Eski Yunan, Roma uygarlıkları ile Hristiyanlık mirası üzerine oturtur, yazılı geçmişini de 2500 yıl daha geriye götürür. Böylece olunca da insanlık tarihine yön veren düşün, bilim, devlet, askeri, din, vb. önderlerini de buna göre yorumlar. Ülkemizde de genelde birçok alanda olduğu gibi önderlik alanında Batı kaynakları kullanıldığından Doğu örnekleri genelde işin uzmanları ile sınırlı kalır[1].

Önderler, toplumlarının tarihi gelişiminde onlara makas değiştirtebilen üstün yetenekli kişilerdir. Türk tarihinde tarihi bir kişilik olarak ilk büyük önder Mete’dir. Kendi şefleri yönetiminde dağınık olarak yaşayan boyları bir araya getirerek, onları başkalarının avı olmaktan kurtarmış; ilk defa MÖ 210 yıllarında Büyük Hun Birliğini kurmuştur. Bir benzerini Bumin 552 yılında gerçekleştirir. Bundan yaklaşık 450 yıl sonra Selçuk Bey, eski dinini değiştirerek Türklerin Önasya’da konumlanmasını sağlar. 1919 yılında Mustafa Kemal, tarihten çekilmiş bir imparatorluk küllerinden çağdaş bir devlet kurar Türk insanını uygarlık limanına demirler.

Önder, bir insan kitlesinin gücünü kendi belirleyeceği bir amaca yönlendirme becerisi olan biridir. Yönetici ise belirlenmiş bir amaç uğrunda insan ve diğer kaynakları etkin kullanan biridir.

Önderi, önder yapan olmazsa olmaz nitelikler nedir?

Öncelikle, geleceğini tasarlayacağı toplumu, içinde etkinlikte bulunacağı coğrafyayı, yararlanabileceği yöntem ve araçlar üzerine bilgi sahibi ya da bunlar konusunda kendisine yardımcı olabilecek nitelikli danışmanları olması gerekir. İkincisi, geleceğe taşıyacağı topluma, onların peşinden sürükleyebileceği bir amaç oluşturma becerisi olmalıdır. Buna vizyon oluşturma da denir. Üçüncüsü insan becerilerini ve yararlanabileceği kaynakları örgütleyebilme becerisi olmalıdır. Dördüncüsü gereksinim duyacağı, ancak elinde bulunmayan kaynakları elde edebilme becerisi olmalıdır. Beşincisi girişimini uygulama aşamasında, gerekli her alanın her birinde becerisi olan güvenebileceği yöneticileri olmalıdır. Önderler, peşlerinden sürükleyecekleri insan kitlelerinin gereksinimlerini[2] iyi tahlil edip, ona göre amaç belirlerler. İnsan kitlelerinin öncelikli gereksinimlerini karşılayabilen önderler başarılı olurlar. Tarih bunun örnekleri ile doludur.

Yazılı tarihte bazı önderlik örnekleri

İnsanların avcılık ve toplayıcılık dönemlerinde başladığı sanılan önderlik ve yöneticilik etkinlikleri, yerleşik düzene geçip toplumsal sınıfların ortaya çıkmasıyla belirginleşmeye başlamıştır. Bu da tarihsel olarak ilkin yönetim kavramlarının yazıya geçirildiği Sümerlilerde ortaya çıkmıştır. Sümer Kent devletleri arasında, sınır anlaşmazlıklarından kaynaklanan savaşımlar başlayıp, giderek şiddetlenip sertleştikçe ve Sümer’in doğusuyla batısındaki göçebe ve istilacı halkların baskısı arttıkça, askeri önderlik[3] zorunlu bir gereksinim durumuna geldi ve hükümdar ya da Sümer adıyla büyük adam üstün bir yer işgal etmeye başladı. Hükümdarlar, başlıca saldırı silahı savaş arabası olan ve birbirlerine sıkıca sokularak saldırıya geçen ağır zırhlı piyadeleriyle düzenli ordular kurmak zorunda kaldılar. Sümerlilerin bu göçebe savaşçılara karşı zaferleri ve kent devletlerinin diğer kentleri fetihleri, büyük ölçüde askeri silahlar, taktikler, örgütlenme ve önderlikteki üstünlüğünden kaynaklanıyordu. Uygarlık verilerinin birçoğunu başlatan Sümerlilerden biri de yazılı tarihte bilinen ilk reform uygulayıcısı önder Urukagina’dır.

Yazılı tarihin başlangıcından bu yana insanların yaşamlarını belirli bir düzen içinde sürdürme çabalarının yazılı ilk örneklerini Sümerler göstermiştir. Toplumsal hayatı yaşanabilir duruma getirmek için ilk düzenlemeleri yapan, bunu uygulayan ve tarihte ilk reformcu olarak bilinen hükümdar Urukagina yaklaşık 2350’li yıllarında yaşamıştır. Demokrat ve hürriyet sever bir önder olarak görülür. Kendinden önceki yöneticiler zamanında olan yolsuzlukları, halkın huzursuzluğunu ve hoşnutsuzluğunu ortadan kaldırmak için bozuk yönetimi düzeltmeye çalıştı. Rahiplerin ve memurların hareket ve icraatlarını denetim altına alarak, ihmal edilen töre ve yasaları yeniden yerleştirerek, yeni hükümlerle yasalarında bu durumu düzeltmeye çalışmıştır. Böylece, kendisinden yüzıllarca sonra tarihte ilk yasa koyucu olarak ünlü olan Babil Hükümdarı Hammurabi’den önce, ilk hukuki esasları kurmuştur. Tarla sürenin, hayvan sağanındır, da günümüzün bir sloganı değil, zamanımızdan yaklaşık 4400 yıl önce yasalara girmiş bir kuralı da o gerçekleştirmiştir. Ayrıca onun reformları günümüz dünyasında insan hakları kavramına ve hükümetin gücünü sınırlamaya doğru atılan en önemli ilk adım olarak anılır.

III. Ur devletinin ilk kralı Ur-Nammu (MÖ 2112 - 1095)’nun yasası, Mezopotamya’da kentler arası ticaretin gelişmesi, ticarette para işlevi gören maden ölçülerinin değişim aracı olarak kullanılmasına yol açmış ve kent devletleri arasındaki dış ticaret büyük ölçüde gümüş ayar hesaplarıyla sürdürülmüştür. Onun yasası, insanlığın toplumsal ve tinsel gelişmesi bakımından özel bir önem taşır. Çünkü bunlar, daha 2000’den önce bile göze göz, dişe diş yasa anlayışından uzak, bunun yerine para cezasının uygulandığı ve bu nedenle daha insancıl bir yaklaşım gösterir. Kendisine ait bir stelde yaptığı yasaları anlatırken, fiyat olarak kullanılan gümüş ve diğer metaların miktarını ölçmek için ilk ölçü değerleri olan mina’yı, şekel’i, sıla’yı birbirine göre ayarladığını bildirir.

Hititleri çağının süper gücü yapan Şuppiluliuma I (MÖ 1370 - 1340) kardeşkanına bulanmış bir tahta oturmuştur. Onun babası zamanında Hitit devleti komşularına karşı bile kendini savunamayacak bir duruma düşmüştü. Onun döneminde[4] ilk kez uluslararasılık kavramı ve Büyük Devlet ve Küçük Devlet kavramları ortaya çıkmıştır. Krallığının ilk yıllarında Anadolu odaklı bir politika oluşturmuştu. Kendisi diplomatik yollarla, Yukarı Kızılırmak’tan, Fırat’a kadar bir sınır hattı oluşturulabilmişti. Bu hattın gerisinde de hanedan evlilikleri yoluyla tampon bölgeler oluşturmuştu. Kendisi, yetenekli bir komutan olduğu kadar mükemmel bir diplomattır da. Ele geçirdiği kent devletlerinin krallarını Hititli prensesler ile evlendirerek bunları bağlı krallık durumuna getirmeyi başarmıştır. Bir yandan akrabalık kurarak egemenlik alanını genişletirken diğer yandan da oğullarını ve yakın akrabalarını ele geçirdiği ülkelere atamış ve bunlarla bağlılık antlaşmaları yapmıştır.

Başarıları, onun olağanüstü askeri yeteneğinin sonucuydu ama dikkatli bir bağlaşma ve diplomasi politikası da bu sonuçların elde edilip korunmasında önemli bir etken olmuştur. Hitit tarihinin en önemli komutanı ve en başarılı devlet adamı olan Şuppiluliuma’nın uzun süren idaresi boyunca oluşturduğu Büyük Krallık, Babil ve Mısır’la güçtedir ve o çağdaki uygarlık dünyasını bu üç devlet paylaşır.

Qin Beyliği İlkbahar Sonbahar döneminde kurulmuştu. MÖ 238-210 yılları arasında hüküm süren Qin İmparatoru Qin Shih huang-ti[5]Çin’de politik birliği sağlayan bir önderdir; Çin'i silahlı güç kullanarak birleştirmiş ve bir dizi kapsamlı reform gerçekleştirmiştir.

MÖ 214 yılında Yin-shan etekleri ve Huang-ho kıyılarındaki meralarını ellerinden alarak Hunları Ordos'tan çıkaran Qin Shih huang-ti Çin’i birleştirmişti. Bu sırada Teoman döneminde genç Hunlar arasında yetenekli, ulusalcı ve enerjik bir kuşak ortaya çıkmıştı. Kimi tarihçilerin Hun-Han savaşlarının gerekçesi Hunların Ordos’tan çıkarılmış olmasına dayandırılır. Qin tahtına oturan Qin Shih huang-ti, Konfüçyüs düşman olması, Çin tarihçilerinin çoğunun Konfüçyüsçü olmaları nedeniyle, bu imparatorun gerçek kişiliğini öğrenmek, çok güçtür.

Qin Shih Huang Ti çok sayıda önemli reform girişimini derhal başlattı. Ülke, her birinin· başında imparator tarafından atanmış bir sivil valinin bulunduğu otuz altı eyalete bölündü. Valiliğin artık babadan oğula geçen bir konum olmadığını bildirdi. Kısa bir süre sonra da valilerin yerlerini birkaç yılda bir değiştirmeye başladı. Böylece iktidar emelleri olan bir valinin herhangi bir eyalette güçlü bir konum edinmesi olasılığının önünü almaya çalışıyordu. Her eyaletin imparator tarafından atanmış bir askeri önderi, sivil ve askeri valiler arasında dengeyi korumak amacıyla atanmış bir merkez valisi de vardı. Başkenti eyaletlere bağlayan ve herhangi bir eyalette ayaklanma baş göstermesi durumunda merkezi ordunun olay yerine hızla gönderilebilmesini sağlayan geniş bir yol sistemi geliştirildi. Eski aristokrasinin hayatta kalan üyelerinin başkente taşınmalarını buyurdu. Böylece onlara göz kulak olabilecekti.

Ağırlık ve uzunluk ölçülerine, para sistemine, çeşitli aletlere, taşıtların aks açıklıklarına ülke genelinde standart getirdi, yol ve kanalların yapımını denetledi. Ülke genelinde birleştirilmiş bir yasa sistemi yerleştirdi, yazı dilini standartlaştırdı. En ünlü eylemi, MÖ 213 yılında yayımladığı, Çin'deki tüm kitapların yakılmasını buyurduğu fermandı. Tarım ve tıp gibi teknik konularda yazılmış kitaplar, Qin devletinin tarihsel kayıtları ve Yasal Okulu yazarların felsefe konusundaki çalışmaları bu buyruğun dışında tutulmuştu. Diğer tüm felsefe eserleri, Konfüçyüs öğretileri de içinde olmak üzere, yakılacaktı. Büyük ölçekli sansürün tarihteki belki de ilk örneği olan bu acımasız fermanla Qin Shih Huang Ti Yasal Okulu görüşe rakip felsefelerin, özellikle de Konfüçyüs ekolünün etkilerini yok edeceğini umuyordu. Yine de, yasaklanan kitapların kopyalarının başkentteki imparatorluk kütüphanesinde saklanmasını emretti.

Kautilya: İlk Büyük Politik Gerçekçi

... her kültürün kendi Makyavel’i, kendi Sun Tzu’su ve kendi Muhammed benzeri vardır ya da Napolyon şahsiyeti vardır[6] denir. Eski Hindistan’ınki de Kautilya’dır. D. Coetzee ve L.W. Eysturlid, Kautilya tarafından yazıldığı düşünülen Arthaşastra’nın, büyük strateji (grand strategy) konusunda yazılmış bilinen ilk bilimsel inceleme olduğunu ileri sürer. Yine güç stratejisi üzerine olan olasılıkla dünyanın ilk el kitabıdır. Arthaşastra savaşın büyük stratejisini tasarlama çabasında olan ve sonra uluslararası politikanın gerçekçi dünya görüşü içine yerleştirilen öncü bir çalışmadır.

İlk Şiddetsizlik Örneği Bir Hükümdar: Asoka

Hint tarihinin belki de en önemli hükümdarı olan Asoka (MÖ 300-232), Maurya hanedanın kurucusu Çandragupta Maurya'nın torunuydu. Çandragupta, Büyük İskender'in seferlerinden önceki yıllarda Kuzey Hindistan'ın büyük bölümünü ele geçirerek ülke tarihindeki ilk büyük imparatorluğu kuran askeri önderlerden biriydi. Pers İmparatoru Büyük Kiros, Babil'i fethetmesi üzerine, kazandığı savaşların kayıtları ile bağışlayıcı yasaları da silindirin üstüne kazıtırmıştı. Bu bildiri, Babil’i kölelerin özgürlüğünü yasa haline dönüştürdüğü için, bazı çevrelerde İlk İnsan Hakları Bildirgesi olarak kabul edilir. Aşoka’nın yayınladığı Aşoka Fermanları da bu belgelerden biridir. Hükümranlığının sekizinci yılında, Hindistan'ın doğu kıyılarında bir devlet olan Kalinga’yı fethederken uyguladığı zulüm ve vahşet[7] sonrası büyük bir pişmanlık duygusuna kapılan hükümdar, Budizm dinini benimsedikten sonra devlet yönetiminde mutlak şiddetsizlik (ahimsa[8]) ilkesini benimsemiş, insan haklarına büyük değer vermiştir. Gereksiz hayvan kesimi ve yaralamayı kesin olarak yasaklamış, uyruğunun din, dil, ırk farkı gözetmeksizin kendisinin eşiti saymıştır. Benimsediği politikayı anlatan sözlerinin krallığındaki tüm kayalara ve sütunlara yazılmasını buyurdu (Aşoka Fermanları). Bu anıtlardan birçoğu günümüze kadar ayakta kalmıştır.

Tarihte İlk Göçebe İmparatorluğu Kuran Önder: Mete (Mao-dun)

Türk tarihinde adı bilinen ilk büyük önder Mete’dir. Onun ortaya çıkışı Zizhi tongjia’da şöyle anlatılır[9]:

Chunwei'den Maodun (Mete)'a kadar bin yıldan fazla zaman geçmiştir. Hunların çok güçlü olduğu zamanlar olmuş, birliği oluşturan kavimler çeşitli parçalara bölündüğünde ise gücü kaybolmuştur. Hun yöneticilerinin zaman sıralı tam bir listesini vermek olanaksız. Ancak, Maodun Chanyu (Şanyü) olduğunda kuzeydeki bütün kavimleri denetimi altına almayı başardı. Güneydeki Çin onun rakibi oldu. Maodun'un ortaya çıkması ile Hun yöneticileri ve unvanları hakkında doğru bilgiler vermek olanaklı oldu.

Bundan anlaşılacağı üzere Hunlar ile ilgili bilgiler Mete’den binyıl daha öncesine geri gider. Çin'in komşu kavimleri üzerine pek çok araştırma yapmış olan Japon bilgini K. Shiratori, Mete ile birlikte böyle güçlü bir imparatorluğun doğuş nedenlerini, doğrudan doğruya Çin'de Qin Sülalesi gibi, büyük ve köklü bir devletin kuruluşuna bağlar.

Mete, hem strateji hem de taktik geliştirme ve uygulanmasında üstün becerili biridir. Örneğin, Tunghulara karşı yaptığı büyük akın öncesi kuvvet oluşturma ve konumunu güçlendirmek için sabır ve özveri göstermiştir. Yine, geliştirdiği yeni yöntemleri ve taktikleri birliklerine iyice belletmek için zamanımızda gerek kuramsal ve gerekse eylemli olarak yapılan eğitim ve tatbikatları düzenli ve disiplinli bir biçimde uygulamıştır. Eğitimi bizzat kendisi yaptırmıştır. Mete’nin stratejiye katkısına çok güzel bir örnek, onun Han Sülalesi kurucusu Kao Tsu’yu MÖ 200 yılında, Şensi'de kuşatması sırasında izlediği stratejidir. B. Ögel’in Laufer’den aktardığı üzere bu kuşatma şöyle gelişmiştir[10]:

Mao-tu, kendi özel taktiği ile ilk Han sülalesinin imparatoruna taarruz etmişti. … Çin imparatorunu kuşatma hareketine girişmişti. En iyi birliklerini pusuda bekletirken, önce imparatoru yapmacık gerilemelerle tahrik etmiş ve kaçar gibi görünmüştü. Bu onun, askerlik dehasının bir zaferi idi. Bu tek meydan savaşının, bütün ayrıntıları ile yazılmamış olması, gerçekten büyük bir kayıptır.

Mete’nin geliştirdiği bu taktik, daha sonraki zamanlarda Türkler tarafından birçok muharebede başarıyla kullanılacaktır.

Birçok kez fırsatlar çıkmasına karşın, Mete daha ileri gitmemişti. Eberhard’a göre onun politikası yayılmacı değil, ulusal idi. Hunların ulusal politik görüşünü savunanlara göre, Çin gibi çok geniş ve kalabalık nüfuslu bir ülke uzaktan değil, Çin'in içinden yönetilmeliydi. Böyle bir durumda Hunlar, anavatanını terk etmek zorunda kalacaktı. Bu da sürüleri ve göçebe yaşamı terk etmek ve Çinlileşmek anlamına geliyordu. Ulusal politikanın ana savunucuları, ilk ilkesi her zaman eski yaşam biçimine sadık kalmış olan kavim önderleriydi. Mete onların görüşüne uydu ve Hunlar yaklaşık 700 yıl bu ilkeyi korudu. Bunu korumayanlar (örneğin Toba) çok geçmeden Çin ekonomisi ve kültürü içinde politik alandan kayboldular.

Tarihte Türk Adının İlk Defa Kullanıldığı Devleti Kuran Önder: Bumin



Tarihte Göktürklerin kesin olarak görünmeleri 542 yılındadır. Türk adı (T'u-chüe) ilk defa burada kullanılır. 545 yılı Göktürk tarihinin dönüm noktasıdır. Bundan sonra her şey aydınlanmaya başlar. Kaynakların açıkça bildirdiği bu sırada Göktürklerin başkanı Bumın'dır.

Bozkır boylarının üretimi kendilerine yetmez. Yerleşiklerle yağma, haraç, ticaret biçimindeki değişime gerek duyulur. Bu değişime göçebe, yerleşikten daha çok isteklidir. Bumin (T'umen)'in Türkleri Altay'da Juan-Juan hesabına demircilik yaparken, Tölesleri yenip Türk politik birliğinin temelini atar, İ-li Kağan (İl Kağan) unvanını alır. Hunların Tanhu’su yerine, artık bundan sonra Kağan unvanı yerleşir. 130 yıl sonra da İlteriş Kağan, Oğuz adıyla geçen bu Töles boylarının bir bölümünü örgütleyerek ikinci Göktürk politik birliğini kurmayı başarır.

Tutsak Düşmüş Bir Ulusu Yeniden Bağımsızlığa Kavuşturan Önder: Bilge Kağan

İleri görüşlü Bilge Kağan, bilge vezir Tonyuku, cesur komutan Kül-Tigin tarihin ender bir araya getirdiği uyumlu bir üçlüdür. Türkler ve Çinliler arasında ticari ilişkiler Mao-dun zamanında başlar[11]. Bu ticaret Hun-Çin sınırında, bu iş için ayrılmış özel pazarlarda yapılırdı. Bilge Kağan, 727 yılından başlayarak sınırdaki ticaret yerlerinin güvenliğini sağlayarak yeniden Çin ile ticarete başlar. Bilge Kağan yazıtında ki: ...O yere (Çin’e) doğru gidersen Türk milleti öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiçbir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın [12] sözleri Mao-dun’un başlattığı ticaret politikasının sürdüğünü doğrular.

Bilge Kağan, eski Türk dini yerine Budizmi benimseyerek göçebe Türklerin yerleşik yaşama geçme girişimini, aynı zamanda kayınpederi olan vezir Tonyukuk, Türklerin savaşçılığını önleyeceği gerekçesi ile engeller. İlginçtir ki, böyle girişimin gerçekleşmesi durumunda büyük olasılıkla Türkler bir Orta Asya kavmi olarak kalabilirlerdi.

Göçebe Türklerin Yerleşik Düzene Geçişini Başlatan Önder: Selçuk Bey

Kimilerine göre Hazar Kralı, diğer bazılarına göre ise Oğuz Yabgu devletinde ordu komutanı (sübaşı) olan Selçuk Bey, Oğuz Yabgusu ile aralarında çıkan anlaşmazlık nedeniyle Oğuzların kışlık merkezi Yenikend’den ayrılıp Türk ülkeleriyle İslam ülkeleri arasında bir uc kenti olan Cend kentine göç eder (961). Selçuk’un burada Müslüman olması Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Büyük oğlu Mikail’in ölmesi üzerine onun iki oğlu olan Çağrı ve Tuğrul beyleri, geleceğin büyük önderleri olarak kendisi yetiştirir. Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşunu gerçekleştiren bu iki önderden ilki askeri, ikincisi de devlet yönetimi alanında iki büyük önderi olur.

Türk tarihini uygarlık limanına demirleyen büyük önder: Atatürk

Saltanatın kaldırılmasını yasa tasarısı olarak hazırlaması sırasında ulema kökenli üyeler kendi bilgi alanları saydıklarından saltanatın hilafetten ayrılamazlığı üzerine uzun uzadıya deliller getiriyorlardı. Bu tartışmayı izleyen Mustafa Kemal’in sonunda ünlü söylevini verir[13]:

Efendiler, egemenlik hiçbir ulusa hiçbir zaman ulemâ tartışmalarıyla verilmemiştir. Egemenlik hep güç kullanılarak zorla alınmıştır. Türk ulusu elinden alınan egemenliği şimdi kendi eline almış bulunuyor. Bu bir gerçek. Önümüzdeki sorun bunun ulusun elinde bırakılıp bırakılmayacağı sorunu değil, sadece bu gerçeği ilân etme sorunudur... Burada toplananlar, herkes gibi bu gerçeği anlarlarsa mesele yok. Anlamazlarsa doğal olan nasıl olsa olacaktır; şu farkla ki belki birkaç kafa kesilecektir.

Atatürk bir devlet kurdu, bin yıllık parantezi kapattı, Türklere çağdaş yolu gösterdi. Ne yazık ki, onu ne izindeyiz diyenler ne de ondan nefret edenler doğru anlayabildi. Onun Türklere bıraktığı mirasın en önemlisi çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’dir. Kişisel değerlendirmeme göre, Türkiye Cumhuriyeti öyle sağlam temeller üzerine kurulmuş ki onu yıkmak o kadar kolay olmayacak. İkincisi Türkiye Batı ile öyle sağlam bağlar oluşturmuş ki, öyle kolayca sökülüp atılacak gibi değildir. Batı her zaman İslam dünyasında Türkiye gibi laik, demokrat bir ülkenin var olmasını ister, bundan asla vazgeçemez. Üçüncüsü, Türkiye’de kazanılmış değerleri sahiplenen kadınların sayısı her şeye karşın artıyor. İmam-Hatip mezunları arasında deist düşüncede olanların sayısının artması gelecek için umut verici bir gösterge olabilir[14].

Kaynaklar

1.       Avcıoğlu, Doğan, Türklerin tarihi, İkinci Kitap (İkinci Basım), Tekin Yayınaevi, İstanbul, 1978

2.       Coetzee, Daniel, Eysturlid, Lee W., Philosophers of War: The Evolution of History's Greatest Military Thinkers, [2 Volumes], ABC-CLIO, 2013

3.       Karadağ, Osman, Stratejinin Yazılı Kaynakları, Erken Öncüler – 1 Sümerler ve Sonrası, Berikan Yayınevi, Ankara, 2014)

4.       Karadağ, Osman, Stratejinin Yazılı Kaynakları, Erken Öncüler – 2 Hititler ve Diğer Anadolu Kavimleri, Berikan Yayınevi, Ankara, 2014)

5.       Karadağ, Osman, Stratejinin Yazılı Kaynakları, Öncüler – 1 Çinliler ve Hintliler, Berikan Yayınevi, Ankara, 2015)

6.       Karadağ, Osman, Stratejinin Yazılı Kaynakları, Öncüler – 2 Yunanlar ve Romalılar, Favori Yayınevi, Ankara, 2018

7.       Karadağ, O., Stratejinin Yazılı Kaynakları, Türkler, Farslar ve Araplar, Destek Yayınevi, İstanbul, 2020

8.       Michael H., Dünya Tarihine Yön Veren En Etkin 100, (Özgün Adı: The 100, Citadel Press - Kensington Publishing Corp.) Çeviri: Nurşan Üstüntaş, Neden Kitap Yayınlan, 2. Baskı Şubat 2008

9.       Ögel, Bahaeddin, Büyük Hun İmpratorluğu Tarihi I, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981

10.    Wolfram Eberhard, Çin Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını, 3. baskı, Ankara 1995

11.    Yap, Joseph P., Wars With The Xiongnu, A Translation from Zizhi tongjian, AuthorHouse, Bloomington, Indiana, U.S.A. 2009



[1] Dünya Tarihine Yön Veren En Etkin 100 kişi arasında; bilginler ve mucitler 36, politik ve askeri önderler 31, din dışı düşünürler 14, dini önderle 11, sanatçılar ve edebiyatçılar 5, kaşifler 2, sanayiciler 1. Bu kişilerin 69 Avrupa, 18 Asya kıtasından; 68’i MS 1400 öncesi yaşamıştır. (Hart, Michael H., Dünya Tarihine Yön Veren En Etkin 100, (Özgün Adı: The 100, Citadel Press - Kensington Publishing Corp.) Çeviri: Nurşan Üstüntaş, Neden Kitap Yayınlan, 2. Baskı Şubat 2008)

[2] Abraham Harold Maslow (1908, 1970) insan gereksinimlerini (1) fizyolojik, (2) güvenlik, (3) ait olma ve sevgi, (4) değer ve (5) kendini gerçekleştirme olarak kademelendirir.

[3] Karadağ, O., Stratejinin Yazılı Kaynakları, Erken Öncüler – 1 Sümerler ve Sonrası, Berikan Yayınevi, Ankara, 2014

[4] Şuppiluliuma yönetimi, Eski Doğu’nun Amarna Çağı denilen 14. yüzyılın ilk yarısına rastlar. Bu devri aydınlatan Tel el-Amarna belgeleri, sayıları dört yüze yaklaşan Akadça yazılmış mektuplardır. Bu mektupların bir kısmı, Önasya’nın Büyük kralları ile 18. Sülale firavunlarından III. ve IV. Amenofhis’ler arasında, diğer büyük kısmı da Suriye-Filistin’deki küçük kent beyleri ile adı geçen firavunlar arasında karşılıklı gönderilmiştir.

[5]Çin’de kralların yönetim unvanları ve kendi adları farklıdır. Qin Shih Huang-ti’nin doğduğunda ailesi tarafından verilen ad Ying Zheng, Zhao Beyliği’nde kaldığı sürece kullandığı ad Zhao Zheng, beylik tahtına geçtiğinde aldığı ad Qin Wang Zheng, beylikleri birleştirip tek merkezli Qin Sülalesi’ni kurduğunda ise imparatorluk adı Qin Shih Huang-ti olarak geçer. Bütün kaynaklarda bu bir ad olarak geçmesine karşın gerçekte kendisine verdiği bir unvandır. Qin Beyliğin adı, Shi ilk, Huang Di ise imparator demektir. Böylece bu unvan Qin Beyliği’nin İlk İmparatoru anlamına gelir. Kişi doğduğunda ona ailesi tarafından belirlenen bir ad verilir. Bu adı, yalnızca aile bireyleri kullanabilir, başkası kullanamaz. Kisi yaşamında başka bir adla anılır. Bir göreve atandığında adı, bu göreve uygun olarak değişikliğe uğrar. Kişi öldüğünde ise yeni bir adla anılır. Kral tarafından verilen unvan ve adlar da buna eklenir. Böylece, tek bir kişi 2–3 ayrı kişi gibi algılanabilir. {Okay, Bülent, “Konfuçyüs”, Okyanus Yayıncılık, İstanbul, 2004, sf: 12–13.}

[6] Coetzee, Daniel, Eysturlid, Lee W., “Philosophers of War: The Evolution of History's Greatest Military Thinkers, [2 Volumes], ABC-CLIO, 2013

[7] Zaferinin yaklaşık 1.5 milyon insanın canına mal olduğunun farkına varınca şaşkına döndü. Şaşkınlık ve vicdan azabı içinde, Hindistan'ın zapt edilmesi için giriştiği harekatı durdurmamaya, tüm saldırgan savaşlardan vazgeçmeye karar verdi.

[8]Ahimsa (Sanskrit: ahi, Pali: avihi) “incitme” anlamına gelen bir sözcüktür.

[9] Yap, Joseph P., Wars With The Xiongnu, A Translation from Zizhi tongjian, AuthorHouse, Bloomington, Indiana, U.S.A. 2009, s.li-lii

[10] Ögel, C1, s.242-244

[11] Wolfram Eberhard, Çin Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını, 3. baskı, Ankara 1995, s.89.

[12] Ergin, Ergin, Orhun Âbideleri, Hisar Kültür Gönüllüleri, 2003, s.32.

[13] Gazi Mustafa Kemal, 421-422 (N. Berkes, Atatürk ve Devrimler, s. 504-5)

[14] Karadağ, O., Stratejinin Yazılı Kaynakları, Türkler, Farslar ve Araplar, Destek Yayınevi, İstanbul, 2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder