24 Mart 2023 Cuma

Tarih Bilinci Üzerine

 Tarih Bilinci Üzerine

Değerli okurlar,

Seçime haftalar kaldı. Ülkemizin geleceğini biçimlendirecek yasaları hazırlayacakları ve ülkemizi yönetecekleri seçeceğiz. Bir ülkeyi yönetmek bir şirket ya da bir belediyeyi yönetmeye benzemez. Birçok şeyin yanında tarih bilgisi gerektirir. Ülkenin komşularıyla ilişkilerinin geçmişinin günümüze olan yansımalarını bilmesi gerekir.

Anımsanacağı üzere birkaç yıl önce Doğu Akdeniz’de, doğalgaz araştırmaları konusunda bir buhran yaşanmıştı. Bu buhran sırasında birçok Avrupa ülkesinin bu arada Fransa’nın da savaş gemileri bayrak gösteriyordu. Bu ülkenin en yetkilisi, orada Fransa’nın ne işi var diyerek diplomasi nezaketi sınırları dışına çıkıyordu. Eğer tarihi bilseydi Fransa’nın orada niçin var olduğunu anlardı.

Burada kısa bir açıklama yapmak istiyorum:

1. 1096-1291 yılları arasında gerçekleşen Haçlı Seferleri sırasında Doğu Akdeniz kıyılarında Fransa’nın önderliğinde birkaç Latin Krallığı kurulmuştu. Sonradan bunlar ortadan kaldırıldıysa da bölgede bir Latin nüfusu yerleşti. Daha sonra bunlar ve Avrupa’dan tüccarlar bölgede ticaret yapmak için Müslüman yöneticilerden adına kapitülasyon denilen ayrıcalıklar aldılar. Onların torunları hala o topraklarda yaşıyor.

2. 1848 Fransız devrimi sonrasında Fransa İmparatoru Napolyon III, iç politikadaki gücünü ve saygınlığını arttırmak Fransız Katoliklerini kendi yanına çekmek amacıyla Osmanlı yönetiminden, Kutsal Topraklar'da yaşayan Katolikler için ayrıcalıklar vermesini istedi. Sultan Abdülmecid de Napolyon'u kırmayıp Beytüllahim Kilisesi'nin anahtarlarını Ortodoks Yunanlardan alarak Katolik Kilisesi'ne verdi. Bunun üzerine, 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması uyarınca Türkiye'de yaşayan Ortodoksların koruyucusu sıfatındaki Çar Nikolay I de Ortodoks Kilisesi'ne ilişkin haklarının yeniden tesisini istedi. Sultan'ın bu isteği geri çevirmesi üzerine Nikolay, Rus birliklerini, özerk Eflak ve Boğdan Prenslikleri üzerine gönderdi. 1853 Sonbaharında Osmanlı, Rusya'ya savaş açınca Kasım ayanda Rus Karadeniz donanması ani bir baskınla Osmanlıların Karadeniz donanmasını Sinop'ta bütünüyle yok etti. Sonuçta Kırım Savaşı oldu.

Yukarıdaki iki örnek orada Fransa’nın niçin var olduğunun tarihi gerekçesini gösteriyor.

Demek ki bir ülke yöneticisinin tarih bilmesi gerekir, dahası bu bilgi yetmez kendisinde bir tarih bilinci de olması gerekir. Peki, nedir tarih bilinci? Nasıl kazanılır?

Tarih Bilinci Nedir?

Tarih bilinci, bir toplumun ya da bireyin geçmişini anlaması, anlamlandırması, değerlendirmesi için gereken bilgi, anlayış ve farkındalık düzeyidir. Tarih bilinci, geçmişte yaşanan olayları ve süreçleri anlamak, bunların bugünkü etkilerini anlamak, geçmiş yanlışlardan ders çıkarmak, gelecekte daha iyi kararlar alabilmek için gereklidir. Tarih bilinci, aynı zamanda ulusal kimliğin oluşmasına, kültürel birikimin korunmasına ve toplumsal belleğin güçlendirilmesine de katkıda bulunur.

Tarih bilinci, insanların (özellikle yöneticilerin) kendilerine ilişkin bir anlayış geliştirmelerine de yardımcı olur. Geçmişteki olayların sonuçları, günümüzdeki toplumsal, kültürel ve politik düzenlemelerin nasıl biçimlendiğini anlamamıza yardımcı olur. Ayrıca, tarihi olayları anlamak, insanların farklı kültürler, inançlar ve ideolojiler üzerine daha fazla bilgi sahibi olmalarına yardımcı olabilir, bu da daha hoşgörülü bir dünya yaratmaya yardımcı olabilir.

Ancak, tarih bilinci yalnızca geçmiş olayları anımsamak da değildir. Ayrıca, gelecekteki eylemlerimizin sonuçlarını da anlamamızı sağlar. Geçmişteki olaylar ve kararlar bize bugünkü dünyada karşı karşıya olduğumuz sorunlar üzerine fikirler verir, bize çözüm yolları gösterir.

Tarih bilinci kimler için önemlidir?

Tarih bilinci, herkes için önemlidir. İnsanlık tarihi, hepimizin ortak geçmişidir ve bu geçmişi anlamak, bugünün ve geleceğin anlaşılmasına katkıda bulunur. Tarihin öğrenilmesi, anlaşılması, insanların kendi kimliklerinin ve kültürlerinin köklerini keşfetmelerine yardımcı olur.

Ancak, politikacılar ve karar vericiler için çok daha önemlidir. Tarihsel olaylar, politik ve toplumsal sorunları anlamak için bir kaynaktır. Politikacılar, geçmişteki yanlışları yinelememek için tarih bilincine sahip olmalıdır.

Öğrenciler, tarih bilincini edinerek, dünyayı ve toplumlarını daha iyi anlayabilirler. Tarih, dünya görüşlerini genişletmek, kültürel miraslarını öğrenmek ve milli kimliklerini anlamak için bir araçtır.

Tarih bilinci, turizm endüstrisi için de önemlidir. Tarihi yerleri ziyaret eden turistler, o yerlerin tarihi ve kültürel önemini daha iyi anlayabilirler. Tarih bilinci, tarihi eserlerin korunması ve gelecek nesillere aktarılması için de önemlidir.

Sonuç olarak, tarih bilinci, insanların toplumları, kültürleri ve dünya tarihi üzerine bilgi sahibi olmalarını sağlar ve bu bilgi, insanların daha iyi bir gelecek için çalışmalarına yardımcı olur.

Tarih bilincini geliştirmek için neler yapmalıyız?

Tarih bilincini geliştirmek için şunlar yapılabilir:

Tarih okumak: Tarih kitapları okumak, geçmişteki olayları, süreçleri ve insan davranışlarını anlamak için en iyi yollardan biridir. Kendinize ilginizi çekebilecek tarih konuları seçin ve okuma alışkanlığı edinin.

Müzeleri ziyaret etmek: Müzeler, tarih üzerine bilgi edinmek için harika bir kaynaktır. Tarihle ilgili müzeleri ziyaret ederek, eski eserleri, belgeleri ve diğer tarihi objeleri görme fırsatı bulabilirsiniz. Topkapı Sarayı Müzesi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve Çanakkale Savaşı Müzesi, Türkiye'deki en önemli müzeler arasındadır.

Geziler yapmak: Tarihi yerleri ziyaret ederek, tarih üzerine daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Geziler, tarihi yerlerin yanı sıra kültürel etkinlikler, sergiler ve festival ziyaretleri de içerebilir.

Tartışmak: Tarih üzerine tartışmak, farklı bakış açılarına açık olmanızı sağlar ve tarihi olaylar üzerine daha derin bir anlayış geliştirmenize yardımcı olur.

Daha fazla kaynak araştırmak: Tarihi olayları ve süreçleri daha iyi anlamak için, tarihle ilgili diğer kaynakları araştırmalısınız. Örneğin, belgeler, araştırma makaleleri, ders notları, filmler ve belgeseller.

Tarih bilinci konusunda yapılan çalışmalar

UNESCO Dünya Mirası Listesi: UNESCO, dünya mirasları olarak kabul edilen tarihi yerleri ve yapıları belirleyen bir programdır. Bu program sayesinde, dünya genelindeki tarihi miraslar korunmakta ve gelecek nesillere aktarılmaktadır.

Arkeolojik Kazılar: Arkeolojik kazılar, tarihi yerlerin ve yapıların keşfedilmesine ve incelenmesine yardımcı olur. Bu kazılar sayesinde, geçmişte yaşanan olaylar ve kültürler üzerine daha fazla bilgi edinilebilir.

Tarih Kitapları: Tarih kitapları, geçmişteki olayları ve kültürleri anlamak için önemli bir kaynaktır. Birçok tarihçi, tarihi olayları ve kültürleri analiz eden kitaplar yazarak tarih bilincinin geliştirilmesine katkıda bulunur.

Makaleler: Tarih alanındaki makaleler, belirli bir konu üzerine daha derinlemesine bir anlayış sağlamak için yararlıdır. Bu makaleler, akademik dergiler, gazeteler ve online tarih siteleri aracılığıyla erişilebilir.

Belgeseller: Tarih belgeselleri, görsel bir şekilde tarihi olayları ve süreçleri anlamak için yararlıdır. Türk ve yabancı belgeseller aracılığıyla tarih bilinci geliştirilebilir.

Online kaynaklar: Tarih konusunda çevrimiçi kaynaklar da vardır. Tarih siteleri, dijital kütüphaneler, online tarih dersleri ve tarih forumları gibi kaynaklar, tarih bilincini geliştirmek için kullanılabilir.

Podcast'ler: Tarihle ilgili podcast'ler, uzmanların konuşmaları aracılığıyla tarih bilinci geliştirmek için yararlı olabilir.

Tarihi yerler: Tarih bilincini geliştirmek için en iyi yolların başında, tarihi yerleri yerinde ziyaret etmek gelir. Türkiye'de birçok tarihi yer bulunuyor.

Bu çalışmaların hepsi, tarih bilincinin geliştirilmesine katkıda bulunarak, insanların geçmiş üzerine daha fazla bilgi sahibi olmalarını ve gelecekte daha bilinçli kararlar almalarını sağlar.

Tarih Bilinci Üzerine Bazı Öcü Çalışmalar

Tarih bilinci konusunda daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler şu kaynaklara başvurabilirler.

Herodotos: Tarihin babası olarak bilinen Halikarnaslı Herodotos bir tarihçi ve gezgin olarak bilinir. İlk büyük tarih kitabı olarak kabul edilen Tarihler adlı eseri, antik dünya tarihinin politik ve toplumsal yapısına ilişkin önemli bilgiler içerir. Eserde, Pers Savaşları ve Pers İmparatorluğu'nun yükselişi üzerine ayrıntılı bilgiler yer alır.

Leopold von Ranke: Alman tarihçi von Ranke von Ranke, 19. yüzyılın en önde gelen tarihçilerinden biridir. Tarihin nesnel ve gerçekçi bir şekilde kaydedilmesi gerektiğini savunan bir tarih felsefesi olan pozitivizmin kurucularından biridir. Onun çalışmaları, tarihin birçok farklı disiplin tarafından incelenmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Fernand Braudel: Braudel, tarihin ekonomik ve toplumsal boyutlarına odaklanan Fransız Annales Okulu'nun en önemli isimlerinden biridir. Onun eserleri, tarihin uzun dönemli yapılarını ve süreçlerini anlamaya yönelik bir bakış açısı sunar. Akdeniz Dünyası adlı eseri, Akdeniz bölgesindeki ekonomik, toplumsal ve kültürel değişimleri ele alır.

Annales Okulu: Bu okulu, Fransız tarihçiler Lucien Febvre ve Marc Bloch kurmuştur. Okulun temel amacı, tarihin yalnızca politik ve askeri olaylardan ibaret olmadığını, aynı zamanda ekonomi, toplumsal yapı, kültür ve çevre gibi diğer etmenleri de içerdiğini savunmaktır. Okulun diğer önemli tarihçileri arasında Jacques Le Goff ve Emmanuel Le Roy Ladurie yer alır.

Arnold J. Toynbee: Toynbee, İngiliz tarihçi ve filozoftur. A Study of History adlı eseri (Bunun bir özeti Türkçeye Tarih Bilinci olarak çevrilmiştir), uygarlıkların yükselişi ve düşüşü gibi evrensel konulara odaklanır. Toynbee, tarihin evrensel bir bakış açısından incelenmesi gerektiğini savunur.

Eric Hobsbawm: Hobsbawm, tarih yazımı, tarihsel anlatı ve toplumsal hareketler gibi konularda çalışmalar yapmış İngiliz tarihçidir. Tarih yazımında uzun 19. yüzyıl kavramını ortaya atarak tarih yazımında zaman dilimlerinin belirlenmesine katkıda bulunmuştur.

Benedict Anderson: Anderson, ulusalcılık, ulusal kimlik ve tarihin bu bağlamdaki rolü gibi konulara odaklanmış bir siyaset bilimci ve tarihçidir. Kendi alanında klasikleşmiş kitabı Hayali Cemaatler’de ulusalcılık kavramını ele alarak ulusal kimliklerin nasıl inşa edildiğine ilişkin kuramsal bir çerçeve sunar.

Edward Said: Said, tarih yazımı ve oryantalizm gibi konularda çalışmalar yapmış bir edebiyat eleştirmenidir. Oryantalizm kitabında Batılıların Doğu'yu nasıl algıladığı ve temsil ettiği konusunda eleştirel bir bakış açısı sunar.

Michel Foucault: Foucault, tarih felsefesi, bilim tarihi ve tarihsel epistemoloji gibi konularda çalışmalar yapmış bir filozoftur. Kendi alanında klasikleşmiş kitaplarından biri olan Akıl Hastalığının Tarihi’nda modern tıp sistemiyle ilgili olarak tarih yazımı, iktidar ve bilgi gibi konuları ele alır.

Hayden White: White, tarih yazımı, tarihsel anlatı ve tarih felsefesi gibi konularda çalışmalar yapmış bir tarihçidir. Kendi alanında klasikleşmiş kitaplarından biri olan Metahistory’de tarih yazımının kurgusal bir yapısı olduğunu ve bu yapının tarihi anlamlandırmanın temelinde olduğunu savunur.

Bu yazarlar, tarih bilinci, tarih yazımı, tarihsel anlatı, tarih felsefesi ve tarihin toplumsal ve siyasal boyutları gibi konularda önemli katkılarda bulunmuşlardır. Kitapları, makaleleri ve teorik çalışmaları, tarih bilinci konusunda farklı bakış açıları sunar ve tarihsel olayların, süreçlerin ve yapıların anlaşılması için önemli referanslar sağlar.

Türkiye'de tarih bilinci konusunda öncü çalışmalar gerçekleştiren tarihçiler ve kuruluşlardan bazı örnekler:

Halil İnalcık: Osmanlı İmparatorluğu tarihi konusunda uzmanlaşmış olan İnalcık, Türkiye'de tarih araştırmalarının yapılması ve tarih bilincinin oluşturulması konusunda önemli bir rol oynamıştır. İnalcık, tarihin ekonomik ve toplumsal boyutlarının incelenmesi gerektiğini vurgular.

İlber Ortaylı: Türkiye'nin önde gelen tarihçilerinden biri olan Ortaylı, Osmanlı tarihi konusunda uzmandır. Kendisi aynı zamanda bir eğitimci ve yazar olarak da tanınır. Tarihin önemini vurgulayan Ortaylı, Türkiye'deki tarih bilinci gelişimi konusunda da önemli bir rol oynar.

Türk Tarih Kurumu: Türk Tarih Kurumu, Türkiye'de tarih araştırmalarının yapılması, kaynakların saptanması, yayınların hazırlanması ve tarih bilinci oluşturulması gibi konularda çalışmalar yapan bir kurumdur. Kurumu, 1932 yılında Mustafa Kemal Atatürk kurulmuştur.

Toplumsal Tarih Dergisi: Toplumsal Tarih, Türkiye'de yayınlanan önemli bir tarih dergisidir. Dergi, tarihin politik, ekonomik ve toplumsal boyutlarını ele alarak, Türkiye'deki tarih bilinci oluşturma çalışmalarına katkıda bulunur.

Bu örnekler, Türkiye'de tarih bilinci konusunda yapılan çalışmaların çeşitliliğini ve önemini gösteriyor. Türkiye'deki tarihçiler ve kurumlar, tarihin Türkiye'nin ve dünyanın genel tarihine katkısını, önemini ve yansımalarını anlamaya çalışarak, tarih bilincinin gelişimine katkıda bulunmaktadır.

Sonuç olarak, tarih bilinci başta ülke yöneticileri olmak üzere sorumlular için oldukça önemlidir. Geçmişteki olayları anlamak, geçmiş yanlışların yinelenmesini önlemeye yardımcı olur, gelecekte daha bilinçli kararlar almamıza olanak sağlar. Ayrıca, tarih bilinci, farklı kültürler, inançlar ve ideolojiler üzerine daha fazla bilgi sahibi olmamızı ve daha hoşgörülü bir dünya yaratmamızı sağlayabilir.

Dilerim Mayıs 2023’de seçilip sorumlu makamlara gelecekler biraz tarih bilincine sahip olur da ülkemizi aydınlık ufuklara taşırlar.

7 Mart 2023 Salı

Devlet Adamı Olma Savındaki Bir Politikacıda Bulunması Gereken Nitelikler

 

Devlet Adamı Olma Savındaki Bir Politikacıda Bulunması Gereken Nitelikler

Değerli okuyucular,

Bu yıl genel seçimler yapılacak. Ülkemizi yönetmeye talip olanları seçeceğiz. Seçeceklerimizde bazı nitelikleri aramamız çok doğal. Bu konuda kişisel görüşlerimi aşağıda paylaşıyorum.

Politika yapmak üzere yola çıkanların son amacının devlet adamı olması gerektiği düşünüyorum.

En basit bir iş için bile ustalık, bilgi, beceri ararken, devlet gibi karmaşık bir yapıyı yöneteceklerde üstün nitelikler aramazsak yanlış yapmış oluruz. Bir devleti yönetmenin başında insanları yönetmek gelir. İnsanları yönetme anlayış, duyarlılık, hoşgörü, empati gerektiren bir sanattır. Yetki kullanacak, emirler verecek, toplum üzerine önemli kararlar alacak biri, her şeyden önce namuslu, dürüst ve iyi insan olmalı, yurdunu, halkını çok sevmeli, bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamalıdır.

Politika Yapmak Üzere Yola Çıkanlar

Hangi politik görüş ya da ideolojiden olursa olsun bir politikacının önceliği Türkiye Cumhuriyeti’nin ve onun yurttaşlarının çıkarı olmalıdır. Her şeyden önce politikacı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vergi ödeyen yurttaşlık sorumluluklarını yerine getirenlerin belirli bir süre boyunca temsilciliğini üstlenen ve onların ödediği vergilerden maaş alan bir görevlidir.

Politikanın bir meslek olmadığını, bir zengin olma aracı hiç olmadığını, yalnızca seçilebildiğin sürece belirli bir gelir karşılığında ülkene ve halkına hizmet etmek olduğunu asla unutmamalıdır.

Politikanın bir uzlaşma sanatı olduğunu, toplumda çok farklı çıkar ve beklentilerin olduğunu, bu çıkar ve beklentilerin toplumun genel çıkarını zedelemeden birbirleriyle adil bir düzende uzlaştırılması gerektiğini unutmamalıdır.

Her ne kadar bir parti disiplini olsa da parti başkanının eleştirilemeyen bir konum olmadığını bilmeli. Öncelikle kendisine oy verenlere karşı sorumludur, seçmenine verdiği sözün namus sözü olduğu unutulmamalı. Verdiği sözü yerine getiremeyen bir, çekilmenin bir erdem olduğunu da unutmamalı. Ama bunu partiler arasında bir fırıldak gibi de yapmamalı. Böyle düşünen biri, politikaya atılıp bu yüce sanatın yozlaşmasına yol açmamalı.

Politikacının devlet gücünü kullanmada çok duyarlı olması gerekir. Devlet gücü yurttaşların vergileri ile oluşturulmuş bir güçtür. Politikacının kişisel ya da parti çıkarları doğrultusunda değil toplumun genel çıkarları doğrultusunda kullanılması gerekir.

Kimileri politikayı ülke kaynaklarının paylaştırılması diye de tanımlar. Doğrudur, ama bu paylaşımın adil, sosyal devlet kavramı içinde yapılması, asla ideolojik amaçla yapılmaması gerekir.

Politikacının çok duyarlı olması gereken bir başka husus da şudur: Zamanımızda hiçbir toplum etnik ve inanç bakımından homojen değildir. İnsanların dünya görüşlerinin de benzer olması olanak dışıdır. Zaten politika, adı üzerinde farklılıkların uzlaştırılması sanatıdır. Bu yüzden politikacı seslendiği toplumun etnik kimliği ve inançların karşı çok duyarlı olmalıdır. Kendisi etnik kimliği ve inancına ters gelse de karşısındaki incitebilecek söylemlerden uzak durmalıdır. Tersi toplumda ayrıştırmalara neden olur, toplumun dirliği bozulur. Bu da toplum içindeki kötülüklerin anasıdır.

Ülkemizin arzu edilen düzeyde gelişememesinin en önemli nedenlerden biri kıt kaynakların etkin ve verimli kullanılamaması yüzündendir. Gösterişi seven politikacıların kamu kaynaklarını hoyratça kullanması büyük israflara yol açıyor. Gelişme ve kalkınma eğitime ve istihdam yaratacak alanlara yatırımla gerçekleştirilebilir. Katma değer yaratmayan alanlara yapılan yatırımın hiçbir yararı yok. Böyle yapılırsa, zaten kıt olan kaynaklar çarçur edilir, dışarıdan borç alınmak zorunda kalınır.

Politikacı, borç alan emir de alır kuralını asla unutmamalıdır. Bu yüzden amaç ülke kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması son derece önemlidir.

Politikacının asla unutmaması gereken bir husus da teknoloji geliştirme kapasitesinin gereğini kavramasıdır. Teknoloji geliştirme ancak bilimsel tabanın genişletilmesi ile olanaklıdır. Bu da üniversitelerin gerçekten bilimsel araştırma yapmaları ile olanaklıdır. Amaç üniversitelerin sayısının değil, kalitesinin artırılması olmalıdır.

Politikacı, devlet adamı olmayı amaçlamalıdır. Devlet adamı, toplumun sorunlarını çözen, bunu yaparken başka sorunların ortaya çıkmamasına özen gösteren biridir. Bu yüzden bir politikacı sorun çözme becerisine sahip olmalıdır. Böyle bir becerisi olmayan biri mecliste yapılan oylamalarda başkalarının davranışlarına göre oy kullanır. Şu an bizim meclisimizde yapılan oylamalar parti ya da ittifak kararı doğrultusunda yapılıyor. Bunun demokrasi ile bağdaşır bir yanı yok. Böyle bir yaklaşım milletin vekilini robot durumuna getiriyor, toplumun gündemi ile politik partinin gündemi farklılaşıyor. Seçim zamanı geldiğinde toplumun karşısına, çözülmemiş sorunlara yönelik yeni vaatlerle çıkılıyor. Çözülmeden biriken sorunlar toplumun bir yerde patlamasına yol açabiliyor. Böyle patlamaları kolluk güçlerini kullanarak şiddetle önleme yeni sorunların doğmasına neden oluyor.

Bu yüzden dürüst bir politikacı, gerektiğinde parti disiplinini aşarak, toplumun genel çıkarları doğrultusunda hareket edebilmelidir. Bu da ancak donanımlı, sorun çözme becerisine sahip olmakla gerçekleşebilir.

Bu söylenenleri başarabilmek için donanımlı olmak gerekir. Donanımlı insanların özgüveni artar, kimsenin kölesi olmaz. Neyi ne zaman, nasıl söyleyeceğini bilir. Nelerin yapılabileceğini, nelerin yapılamayacağını, yapılabileceklerin nasıl yapılabileceğini bilir. Her şeyin bir maliyetinin olduğunu, kaynakların da kısıtlı olduğunu, israfın gelişmeyi nasıl önlediğini bilir.

Donanımlı politikacı yalnızca partisinin program ve vizyonunu değil içinde bulunduğu daha büyük toplumun gelecek vizyonunu da kavrar. Eğer parti programı bu büyük vizyonla uyuşmuyorsa, düzeltilmesine çaba gösterir, başaramazsa sorumluluğa ortak olmaz, çekilir. Yerinde geri çekilmek büyük bir erdemdir.

Donanımlı politikacı gerçekleştirilemeyecek vaatlerde bulunmaz. Bu politikacının inanılırlığını zedeler, politika sanatına büyük zarar verir. Politikacı yalnızca bugünü değil geleceği de düşünmek zorundadır. Ancak böyle yapmakla devlet adamı olur. Her politikacı devlet adamı olmazsa da böyle olmak çabası içinde olmak zorundadır.

Donanımlı politikacı yalan söylemek zorunda da kalmaz. Yalan politika sanatının en büyük düşmanıdır. Yalancılık toplumun belleğini hafife almaktır. Günümüz iletişim olanakları hiçbir şeyin gizli kalmasını izin vermiyor, politikacıya güveni sarsıyor.

Donanımlı politikacı dürüst, doğru, nerde, neyi, ne zaman, nasıl söyleyeceğini bilir.

Politikaya Girmeye İstekli Biri Nasıl Donanımlı Olabilir?

Burada küçük bir ayrıma dikkat edilmeli. Ülkemizde, siyaset sözcüğü daha ağırlıklı olmak üzere siyaset ile politika sözcükleri eşanlamda kullanılır. Ancak iki sözcük arasında ince bir ayırım vardır. Şöyle ki, Arapça olan siyaset sözcüğü at yetiştirmek olan seyis sözcüğünden türetilmiştir, doğasında terbiye etmek, istediğini yaptırmak vardır, dayatmacıdır. Böyle olmakla toplumun geneline değil belirli bir kümenin yararınadır. Öte yandan politika sözcüğü Grekçe kökenli olup, farklı düşünceleri uzlaştırma anlamındadır. Böylelikle daha büyük bir toplumun yararınadır.

Bu ince ayrımı ülkemiz politikacılarında açıkça görmekteyiz. Bir bölüm politikacı siyaset sözcüğünün belirttiği anlamda davranırlar; önderlerinin (onlar lider der) görüşlerine boyun eğerler, çünkü öyle yetiştirilmişlerdir. Parti önderinin dayattığı düşünce dışında görüş belirtmeleri enderdir. Böyle yapmaya yeltenenler ya partiden atılır, kendileri ayrılıp yeni parti kurarlar ya da politik ortamdan çekilirler. Öt yandan bir başka bölüm politikacı daha çok politika sözcüğünün çağrıştırdığı anlamda davranırlar. Parti önderinin görüşlerine ters gelebilecek görüşler belirtmekten çekinmezler.

Bu davranış farklılığının temelinde İslam düşüncesi yatar. İslam’da politik düşünce değil, siyaset düşüncesi vardır. Çünkü İslam demek bir yerde dogmadır, inanç kaynaklı olduğu için biat etmeyi, diğer bir deyişle otoriteye boyun eğmeyi, onun dayatmaları dışına çıkmamayı gerektirir. Sorgulama yoktur, soru soranı, hakkını arayanı sevmezler. Biz değil, ben ve öteki vardır. Biz uzlaşmayı gerektirir, bu beceri de laik eğitimle kazanılır.

Politikanın bir tanımı da devlet yönetme sanatıdır. Birbirleri ile çelişen düşünceler arasında bir uzlaşma yolu bulma sanatıdır. Toplumda barış ve huzuru sağlama sanatıdır. Toplumun sorunlarını çözme sanatıdır. Kamu gücünü kötüye kullanma, kamu kaynakları israf etme, toplumu bölme, kindar insanlar yetiştirme değildir. Ülkemiz politikacıları, siyaset anlamında değil politika anlamında davranmaya başladığında düzlüğe çıkabiliriz.

Şimdi politik yaşama girmek isteyen birinin hangi alanlarda ne tür birikim edinmelidir, ona değinelim.

Öncelikle temsil ettiği toplumun ekonomik, toplumsal ve dini yapısını bilmelidir. Özellikle etnik ve dini farklılıklara karşı duyarlı olmalıdır. Toplumda öteki yaratmamaya özen göstermelidir.

Toplumun yalnızca kendisine oy vereceklerin değil, oy vermeyeceklerin de sorunlarına çözüm üretebilmelidir. Bu yüzden sorun analiz edebilme ve çözme tekniklerini öğrenmelidir.

Bu aşamada bir ayrıma daha dikkat etmek gerekir. Demokrasilerde devleti, politik iktidarın programı doğrultusunda bürokrasi yönetir. Böylece devlet yönetiminde politik iktidar bir önderlik, bürokrasi de bir yöneticilik işlevi görür.

Politik parti, topluma sunduğu programa, toplumdan onay almakla, diğer bir deyişle seçimi kazanmakla programını uygulamak üzere iktidara gelir. Bunda politik partinin programının bir görünen bir de olası görünmeyen yönünü tartışmamız yersiz. Yine de uygulamalarda görüldüğü üzere bazı partiler bunu yapabiliyor, toplum da o görünmeyen ya da gizli gündemi göremeyebiliyor. Her ne kadar uygulaması sırasında bu gizli gündem ortaya çıktığında desteğini yitirse de bu kaybı ele geçirdiği kamu gücü ile telafi edebiliyor.

Burada üzerinde durmamız gereken husus tarihsel birikimi olan devlet yönetimi ile parti programı arasındaki ilişkidir.

Devlet yönetimi her ne kadar evrensel nitelikler (ilkeler) taşırsa da her ülkenin, tarihi geçmişi farklı olması yüzünden kendine özgü nitelikleri (ilkeleri) vardır. Bu ilkeler geçmiş uygulamalardan alınan derslerle sürekli gelişim-değişim içindedir. Gelişim içindedir, çünkü daha iyiye gitmek zorundadır. Değişim içindedir, çünkü bireylerin, toplumun gereksinimleri sürekli değişim içindedir. Bunlara uyum sağlayamayan yönetim ilkeleri toplumda huzursuzluklara, sorunlara neden olacaktır.

İşte devletin, sürekli gelişim-değişim içindeki devlet yönetimi bürokrasi yoluyla olur. Bürokrasi, devlet denen soyut kavramın belleğidir. O bellek devlet gemisinin tarih denizi içindeki rota bilgileridir.

İster özel ister kamu olsun bir kuruluş için geleceğe yönelik bir plan yapılırken öncelikle şu sorunun yanıtı aranır: NEREDEYİZ. Bu şu anki durumun değerlendirilmesidir. Yanıtı aranacak ikinci soru da şudur: BURAYA NASIL GELDİK. Bu geçmişin incelenmesidir. Yanıtı aranacak üçüncü soru da: NEREYE GİDECEĞİZ. Bu da programdır.

İlk iki sorunun yanıtı alınmadan üçüncü sorunun yanıtı aranmaya kalkılırsa hiçbir dayanağı olmayan, ayaklara yere basmayan, cek/cak ile biten boşlukta bir plan olur.

Bir politik partinin ülkeyi yönetmek için örgütlendiğini varsayıyorum. Marjinal çıkar kümelerinin temsilcisi olarak ortaya çıkabilecek amatör partiler konu dışıdır.

Bir politik partinin programı çok genel anlamda toplum karşısına yukarıdaki üçüncü sorunun yanıtı ile çıkar: NEREYE GİDECEĞİZ. Bununla söz konusu parti topluma şunu diyor: Önümüzdeki beş yıllık dönemde biz ülkeyi şöyle yöneteceğiz. Sonra ne olacak? Toplum beğenirse bir dönem daha. Sonra?

Bu aşamada “devlet adamlığı” dediğimiz kavram ortaya çıkıyor.

Termodinamiğin ikinci yasası bize şöyle diyor: Kapalı bir sistemde entropi artar, diğer bir deyişle DÜZEN’den DÜZENSİZLİK’e, bir BOZULMA’ya gidilir. Bir parti sisteminin de bu ikinci yasa uyarınca sınırlı bir ömrü olacak. Bu ömrün uzunluğu parti yöneticilerinin becerisine bağlıdır. Devlet de bir sistem olduğuna göre o da termo dinamiğin ikinci yasasına tabidir. Gerçi hem parti hem de devlet kapalı değil açık sistemlerdir, ama yine de bu yasa onlar için işler, tarih bunun tanığıdır.

Örneğin Türklerin devlet sistemi, çok eskiye gittiği söylenirse de tarihsel bir kişi olan Motun (Mete) ile MÖ 210’larda başladığı kabul edilir. O zamandan buyana devleti yöneten değişik hanedanlar (Hunlar, Göktürkler, Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlılar) değişse de Devleti’n sürekli, Cumhuriyet ile birlikte adının da “Türk” olduğu, varsayılır.

Bu sürekliliği sağlayan unsur, devletin belleği olan, devlet yönetim ilkelerini içinde taşıyan Türk Bürokrasisidir.

Devleti yönetmek isteyen bir politik parti eğer yukarıdaki ilk iki sorunun yanıtlarını almadan ya da eksik olarak alıp doğrudan üçüncü sorunun yanıtına geçerse ülkeyi yönetmede kaçınılmaz olarak tökezleyecektir. Dahası devlet gemisini batıracaktır. 1918 yılında batan devlet gemisinden kurtarılabilenlerle Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Denizlerin çok fırtınalı olduğu bu zamanlarda bu gemiyi birilerinin yeniden batırmaması için çok dikkatli olmak gerekir.

Doğru olan yukarıdaki her üç soruya da odaklanmaktır. Bu da kapsamlı çalışmayı, araştırmayı, devlet adamlığını gerektirir.

Devlet adamı, NEREDEYİZ, BURAYA NASIL GELDİK, NEREYE GİDECEĞİZ sorularının yanıtlarını SAĞLAM olarak yanıtlayabilen ÖNDER bir KİŞİLİKTİR. Bunu tek başına yapabilecek ATATÜRK gibi kişiler tarihte çok ender olan kişiliklerdir. Bu yüzden ülkeyi yönetmeye talip birinin aşağıda sıralananları çok iyi bilmeli ya da bilenlerden, ama DÜRÜST olanlarından, oluşan bir takım oluşturmalıdır.

1. Yalnızca yakın tarihi değil, uzak tarihi de bilmeli. Yalnızca kendi ülkemizin değil, komşu ve ilişki içinde olduğumuz ülkelerin de tarihini en azından özet olarak bilmeli. Bu da yeterli değil, toplumu oluşturan etnik kümelerin de tarihini bilmeli, hem de ayrıntılı olarak.

2. Zamanımızda bir ülkede artık çok çeşitli dinler, dahası dinsizler bile var. Bunlar ülkenin yurttaşı olarak vergi veriyor, ülkeye karşı yükümlülüklerini yerine getiriyor. Dolayısıyla ülkedeki geçerli dinlerin tarihi ve kutsalını da bilmek gerekir. Bu konuda dinsizler de içinde olmak üzere herkese İNSAN ve YUTTAŞ olarak bakmak gerekir.

3. Ülkenin yurttaşı olan, devlete vergi ödeyen bireylerin etnik kimliği, dili, dini, mezhebi, sosyal kimliği bakımından hiçbir zaman ayrıma tabi tutulmalıdır. Şunu unutmamak gerekir: Zamanımızda artık bireyin dini ve etnik kimliği vardır, devletin değil, devlet nötrdür. Bu yüzden devlet adamı için tek ölçüt YURTTAŞLIKTIR.

4. Dış ilişkiler, özellikle komşularla olan ilişkiler, tarihsel çerçevesi içinde gerçekçi bakış açısıyla ele alınmalı, iç kaygılarla değil.

5. Devlet adamı hangi politik partiden olursa olsun, kişisel geleceğini değil ülke geleceğini öne çıkarır.

6. Ülke zenginliğini, ülke insanlarına olabildiğince adil dağıtmaya çalışır, yandaş gözetmez.

7. Din, etnik, sosyal sınıflar arasında asla ayrımcı davranmaz.

8. Uygulamalarında dini tercihini toplumla paylaşmaz, göstere göstere ibadet gibi ilkel uygulamalardan uzak durur.

9. Gençlerin eğitimi, ülke zenginliklerinin ülke ekonomik gücünü artıracak konularda hiçbir ayrımcılık asla yapmaz.

10. Bir standart olarak adil, gerçekçi, hoşgörülü, vefalı, sabırlı, bilgili, cesur, öfkesini kontrol edebilmeli, zeka sahibi olmanın yanında; ideolojik görüşleri, ülkenin gelecek çıkarlarına zarar vermemelidir. Bu amaçla, karşıt görüşleri de temsil eden küçük bir danışma kurulu oluşturması yerinde olur.

Devlet ciddi bir kurumdur, bir şahıs şirketi değil. Büyük şirket özellikle demiyorum, çünkü öyle şirketlerin bir misyonu, bir vizyonu, stratejik amaçları, stratejik hedefleri vardır. Misyonunu başarmayı, vizyonuna ulaşmayı, stratejik amaçlarını gerçekleştirmeyi, stratejik hedeflerini ele geçirmeyi kapsayan Stratejik Planı vardır.

Devlet Adamı Nitelikleri

Artan küreselliğin dünyayı bir köy durumuna getirdiği, internet ağının sağladığı bilgiye kolay erişimi yanında bilgi kirliliğini de getirdiği, şirketlerin uluslararası duruma gelmesiyle ülke sınırlarının bulanıklaştığı, dünyanın bir yerindeki küçük bir buhranın kolayca başka yerlere yayılmasının kolaylaştığı, uzmanlık alanlarının yüzlerce değil binlerce ayrı alanlara bölündüğü bir dünyada bir ülke yöneticisinin işi çok zor duruma gelmiştir.

Böyle bir durumda özellikle uzmanlardan oluşan bir danışmanlık düzeneğinin oluşturulması çok önem kazanmıştır. Ancak, güvenilir danışmanın sağlanması da ayrı sorun olmuştur. Çünkü herkesin görünmeyen bir gündemi olma olasılığı da artmıştır. Bu yüzden bir yöneticinin doğruyu yanlıştan ayırabilecek asgari bilgi düzeyinde olması çok önemlidir. Tüm bu koşulları gözönünde tutarak bir devlet yöneticisinde bulunması gereken nitelikleri şöyle özetleyebiliriz:

Adil, gerçekçi, hoşgörülü, vefalı, sabırlı, bilgili, cesur, öfkesini kontrol edebilmeli, zeka sahibi olmanın yanında;

İdeolojik görüşleri, ülkenin gelecek çıkarlarına zarar vermemelidir. Bu amaçla, karşıt görüşleri de temsil eden küçük bir danışma kurulu oluşturmalıdır.

İleri görüşlü olmalıdır. Bu amaçla dünya olayları üzerine sürekli değerlendirme yapan özel oluşturulmuş politik-ekonomik-kültür uzmanlarından oluşan bir kurulun çalışmalarından yararlanabilir.

Çağının uluslararası kavramlarına ve değerlerine duyarlı olmalı, uluslararası ilişkilerde nezaket kurallarına uymalıdır. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak gerekir.

Tarih bilgisi, özellikle Türk tarihi üzerine ayrıntılı, dünya tarihi üzerine genel bilgisi olmalıdır.

Atama yapacağı devlet kadrosunun işlevleri üzerine bilgili olmalı ki, doğru adamı atayabilsin.

Çıkar kümelerinin, devletin izlediği politikalara karşı olabilecek taleplerine karşı koyabilecek iradesi olmalıdır.

Uluslararası konjonktürün gereklerine göre hareket edebilme esnekliği gösterebilmelidir.

Hızlı değerlendirme yapma ve hızlı karar verme becerisi olmalıdır.