28 Nisan 2012 Cumartesi

Üçüncü Sanayi Devrimi

28 Nisan 2012, Bodrum

Osman KARADAĞ[1] 

Ekonomist Dergisinin Nisan 2012 sayısında yayınlanan “Üçüncü Sanayi Devrimi” ile ilgili bazı açıklamalar yapmak istiyorum.
Yazı üçüncü sanayi devrimini açıklamak yerine yeni buluşları saymakta, imalatın artan önemini vurgulamakta, imalattaki dijitalleşme sonucu daha önce gelişmekte olan ülkelere kaydırılmış olan emek-yoğun imalat işlerinin yeniden zengin ülkelere geri dönmeye başladığı örnekleri ile verilmektedir. Buna karşın, üçüncü sanayi devriminin gerçekte ne olduğuna fazla değinilmemektedir. Bu nedenle önce “Üçüncü Sanayi Devrimi”nin ne olduğunu kısaca açıklamakta yarar var.
Üçün Sanayi Devrimi kavramı Jeremy Rifkin[2] tarafından özetlenmiştir. Ona göre İnternet teknolojisi ve Yenilenebilir enerji güçlü bir “Üçüncü Sanayi Devrimi” yaratmaktadır. Bu yeni sanayi devrimi beş sütun üzerinde yükselmektedir. Bunlar; (1) yenilenebilir enerjiye kayma, (2) binaları elektrik santraline dönüştürme, (3) hidrojen ve diğer enerji depolama teknolojileri, (4) akıllı ağ teknolojisi ve (5) ulaşım araçlarının elektrikli araçlara dönüştürülmesidir. Rifkin’e göre üçüncü sanayi devriminin bu beş sütunu binlerce yeni iş ve milyonlarca yeni işgücü yaratacak, insan ilişkilerinde bir çığır açacak, bu da işi yapma, toplumu yönetme, çocuklarımızı eğitme ve kentsel yaşantımızı etkileyecektir.
Yenilenebilir enerjinin halen toplam enerji içindeki payı çok düşük olmakla birlikte, başta Avrupa Birliği ve Amerika olmak üzere, hükümetlerin özendirici politikaları sonucu yenilenebilir enerjinin payı hızla artmaktadır.
Tarih boyunca iletişim araçlarının yeni enerji kaynaklarına doğru yönelmesi ile ekonomide de bir dönüşüm gerçekleşmektedir.
Hatırlanacağı üzere Birinci Sanayi Devrimi, buhar gücü teknolojisinin iletişim araçlarına uygulanması sonucu gazete, magazin, kitap yaygınlaştı, bu da kömür kaynaklı, buhar güçlü tren ve fabrikalardan oluşan karmaşık işletmelerin ihtiyacı olan yetişmiş işgücünü oluşturdu. Yirmi yüzyılın başında elektrikli iletişim araçlarının petrol kaynaklı içten yanmalı makinelere kavuşması sonucunda İkinci Sanayi Devrimi doğdu.
Yine hatırlanacağı üzere bu dönemde Henry Ford tarafından başlatılan yığın üretimin (mass prodcution) sembolü olan ve petrol ile çalışan Model T arabaları ortaya çıkmıştı. Bu devrim milyonlarca insanın atlarını bırakıp araba alması, bunun da artan petrol ihtiyacının karşılanması için petrol endüstrisi ve dallarının doğup gelişmesi, beton yolların yapılması, telefon hatlarının çekilmesi, radyo ve televizyonların ortaya çıkması toplum yaşamını kökten değiştirmişti (petrol ve otomobil çağı).
Zamanımızda da internet iletişim teknolojisinin yenilenebilir enerji kaynaklarına kavuşması ile Üçüncü Sanayi Devrimine yol açmıştır. İnternet, uydu ve kablosuz iletişimden oluşan dağıtık iletişim (distributed communications) devrimi bir noktada dağıtılmış enerji[3] (distributed energy) ile buluştuğunda meydana gelen devrim yeni bir yakıt döneminin kapısını açmıştır. Yenilenebilir enerjinin[4] rejiminin, binalara taşınması, hidrojen depolama kaynaklarına depolanması, akıllı şebekeler[5]  vasıtasıyla dağıtılması ve egzoz gazı emisyonsuz araçlara verilmesi Üçüncü Sanayi Devrimine kapı açmıştır. Oluşturulan sistem tamamen interaktif, bütünleştirilmiş ve kusursuzdur. Bu karşılıklı birbirine bağlı olma endüstriler arası yeni fırsatları da beraberinde getirmiştir. Bu da adına “dağıtılmış kapitalizm (distributed capitalism) denilen yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu dönemde milyonlarca ev ve işyeri enerji oyuncusu haline gelmiştir. Bu süreçte milyonlarca yeni işler yaratılmakta, yeni teknolojik devrimlere atlanmakta ve bir taraftan iklim değişikliği önlenirken bir taraftan da üretkenlik çarpıcı bir şekilde artırılmaktadır. 
Ekonomist Dergisinde yayınlanan makalede aşağıda özetle verilen konulara değinilmektedir:
1.       Üretim takım / avadanlıklardaki (tool) değişmeler imalatın geleceğini dönüştürecektir. Ürün prototiplerini yapan makineler, gerekli avadanlıklar ve diğer imalat kitleri değişmekte. Eski-Okula mensup mühendisler; torna, matkap, baskı presi ve kalıp makinesi ile çalışırlardı. Bunlar hala var. Ancak yeni makinelerin hepsi otomatik, operatörleri bilgisayar ekranı başında, hiçbir yerde çekiç yok.
2.       Bir başka grup makine: üç boyutlu (3D) yazıcılar. Malzemeye vurmak, bükmek, kesmek yerine, bu 3D yazıcılar yapılacak parçaları, malzemeyi kat kat dizmek suretiyle yapmakta. Buna “çoğalan imalat” (additive manufacturing) denmektedir. 3D yazıcıların ölçek ekonomisi diye bir sorunu yok, çünkü yazılımlar sonsuz çözümler üretebilmekte. Makinenin model değiştirme zamanı, ister tek parça üretilsin, isterseniz makinin içine doldurabildiğiniz kadar üretin, aynıdır: mürekkebi bitene kadar harf basan ofis yazıcısı gibi.
3.       Çoğalan imalat araba ya da iPhone yapmak için henüz yeterli değil. Ancak araba ve iPhone için spesifik parçaları yapabilmekte. Çoğalan imalat “geleceğin fabrikaları” için atılımlardan (breakthrough) sadece biri. Geleneksel üretim teçhizatı daha kabiliyetli (smarter) ve daha esnek (flexible) hale geliyor.
4.       VW yeni bir üretim stratejisi izliyor: Modularer Querbaukasten. Komponentlerin belirli parametrelerini standartlaştırma ile araba imalatçıları ihtiyacı olan kalıpların tamamını aynı üretim hattında yapabileceklerini ümit etmekte.
5.       Fabrikalar otomatik freze tezgahları nedeniyle daha verimli hale geliyor: Nissan’nın Sunderland’deki fabrikası 1999 yılında 4.594 çalışan ile 271,157 araba üretirken, 2011 yılında 5.462 çalışan ile 480.485 adet araç üretmiş.
6.       Bir şeyi yapmadaki direkt çalışan sayısı azaldıkça, toplam maliyet içindeki işçilik maliyeti de azalmakta. Bu da zengin ülkeleri bazı işlerin geri alınması konusunda cesaretlendiriyor.
7.       Kullanılan malzeme de değişiyor. Örneğin karbon fiberler, bisikletten hava taşıtlarına kadar, çelik ve alüminyumun yerini alıyor. Sanki işleri makineler değil de o işler için genetiği değiştirilmiş mikro-organizmalar yapacak.
8.       Geleceğin fabrikalarındaki her iş daha kabiliyetli yazılımlarla yapılacak. Bir endüstrideki dijitalleşme, diğer endüstrilerde de yıkıcı etki yapmakta. Bu etkiler sadece büyük imalatçılara özgü değil,  küçük ve orta boy imalatçılar, hatta bireyler için de geçerli. Piyasaya yeni ürün sürmek daha kolay ve daha ucuz hale geliyor.
9.       3D yazıcıları sunan firmalar “Facebook” benzeri bir yeni fenomen sosyal imalat (social manufacturing) oluşturuyorlar.
Ekonomist Dergisindeki inceleme, bütün bu değişikliklerin sonucunun üçüncü sanayileşme devrimine gittiğini iddia etmektedir.
İlki 18nci yüzyılın sonlarında İngiltere’de dokuma sanayinin mekanikleşmesi ile başlamıştı. İkincisi 20nci yüzyılın başında Amerika’da üretim hatları - yığın üretim (mass production) ile başlamıştı.
İmalatın dijitalleşmesi ile üçüncü büyük değişim başlamakta. Bu, her şeyin daha az sayıda, daha esnek, daha az direkt işçilik, yeni malzemeler nedeniyle tamamen yeni süreçler (örneğin, 3D yazıcılar), kullanımı kolay robotlar, online olarak bulunabilir olan işbirlikçi imalat hizmetleri ile ekonomik olarak yapılmasına izin vermektedir. Yığın üretimden daha bireyselleştirilmiş üretime (individualized production) dönüş, daha önce gelişmekte olan ülkelere aktarılmış olan bazı işleri zengin ülkelere geri döndürebilir.

Fabrikalar ve İşler

İmalat hala önemli, fakat “işler” değişiyor

Yüzyılı aşan bir süre Amerika dünyanın önde gelen imalatçısıydı. Fakat bugün Çin ile başa-baş durumda (Şekil -1). 2000’li yılların ilk on yılında Amerika’daki imalat işleri üçte bir oranında azaldı. Dışarıya yaptırma (outsoursing) ve yurtdışına yaptırma (offshoring) ve büyüyen sofistike tedarik zincirleri dünyadaki şirketleri imalathanelerini Çin, Hindistan ve diğer düşük-ücretli ülkelere taşımalarını sağladı. Yaşanan mali kriz, Batılı ülkelerin politikacılarını, artık işleri geri alarak ülke içinde istihdam yaratmanın ve daha çok imalat yeteneğinin dışarıya ihracının önlenmesinin zamanının geldiğini düşündürmeye başladı. Bu iki şeyi varsaymaktadır: bir ülkeye ve onun ekonomisine ithal edilen iş ve bu yeni imalat şeklinin yaratacağı yeni işler.


Şekil – 1: Toplam Dünya İmalatın Yüzdesi (2005 Fiyatlarıyla) (Kaynak: The Economist April 2012)

İmalatın bir ekonomi için iyi olduğunu gösteren birçok araştırma var, fakat son yıllarda bazı ekonomistler şunu iddia etmekteydi: bir şeyi yapma konusunda özel bir şeyin olmadığı ve hizmet endüstrisinin de üretken ve buluşçu (innovative) olabileceği. İşi tasarlayan, imal eden, satan insan ve şirketlerdir, ülkeler değil ve gerek imalatta gerekse hizmet endüstrisinde iyi ve kötü işler vardır. Fakat ortalama bir imalat çalışanı daha fazla kazanmaktadır[6].

Tablo 1: Amerika’da (Ekim 2008’de) Ortalama Haftalık İmalat Ücreti (Dolar olarak) (Kaynak: The Economist April 2012)

Benzin istasyonu            742
Havacılık ürünleri         701
Tütün                                 696
Eczacılık                          690
Bilgisayar                        682
Uçak                                   650
Motorlu taşıtlar              633
Gemi ve botlar                609
Tıbbi aletler                      607
İmalat (ort.)                                                605
Ayakkabıcılık                                             591
Meşrubat                                                      580
Mobilya                                                         559
İmalat içermeyen (ort)                           558
Çömlekçilik                                                 558
Oyuncak ve destekleyici mallar             537
Perakende                                                    490                                                                                                                                                                                                          490




İmalat şirketlerinin diğerlerine göre yeni ve buluşçu ürün sunma olasılıkları daha fazla. Amerika’da imalatın GYİH içindeki payı %11 olmasına rağmen Ar-Ge’deki oranı %68’dir. Bayan Herper’ın araştırma sonucuna göre; imalat sektöründe hizmet sektörüne göre;

·         Ortalama ödemeler daha iyi,

·         Büyük bir buluşçuluk kaynağı,

·         Ticari açığın kapanmasına yardım eder,

·         Geri dönüşüm ve yeşil enerji gibi durumlar sonucu temiz (clean) ekonominin büyümesi fırsatı yaratır.

Çin’in hızlı yükselmesine rağmen Amerika hala müthiş bir üretim gücüne sahiptir. Amerika Çin’in istihdam ettiği çalışanların %10 ile dolar cinsinden Çin ile aynı imalat çıktısı elde etmektedir[7].

Fabrikalarda gerçek imalatı yapanlarla, onlara tasarım, IT, muhasebe, lojistik uzmanlığı, müşteri hizmetleri yönetimi, vb. destek sağlayıcıları dikkate alındığında “bir imalat işinin” tanımı da artarak bulanıklaşmaktadır.

MIT’ten çıkan imalat teknolojileri dizisine bakıldığında bunların işçiliği azaltan teknolojiler olduğu doğru. Fakat işçiliği azaltan teknolojileri uygulamanın oluşturacağı büyük zincir birçok yeni iş de yaratmakta ve ekonomiye yarar sağlamaktadır[8].

İmalatın dijitalleşmesi çalışanların eğitimini kolaylaştıracaktır.

İmalatın dijitalleşmesi teknisyenlerin eğitimini daha kolaylaştıracaktır. Teknisyenlerin eğitimi için 24 saat süreyle çalışan makinelerin durdurulmasına gereke kalmayacak. Eğitim sanal üretim sistemi ve çevrede gerçekleştirilebilecek.

Yeni firmalar daha çok, en meşhurları Silicon Valley olan sanayi kümelerinde (industrial cluster) kurulmaktadır. Firmaların kümelenmesinin birçok nedeni var:  ilgili alan için aranan becerilerin bulunduğu, pazara uygun özel hizmetlerin toplandığı ve o pazarı anlayan sermayenin yer aldığı yerler.  Şu an yararlanabileceğimiz teknoloji, o buluşların yakınındaki imalat kapasitesinden yararlanabilendir[9].

Boston biyoteknoloji kümesi büyüklü küçüklü ilaç şirketlerini, bölgedeki hastane ve üniversiteler tarafından yapılan Ar-Ge çalışmaları için çekicidir.

Cambridge’deki bir laboratuvarda ham malzeme makinenin bir tarafından konmakta, diğer tarafından tüpler, dişliler, kemerler, elektronikler ve ilaçlar ortaya çıkmaktadır. Bu pilot üretim hattı[10], ilaç endüstrisinin sürekli imalatın bir öncüsüdür. Bu sitem henüz ticari nitelikteki üretimden beş on yıl geride olsa da Novaratis’in standart ilaçlarının bir kopyasını üretebilmektedir.

Bu yeni buluşlarla ilaç üretimindeki farklı operasyon sayısı 22’den 13’e inmiş, süreç zamanı 300 saatten 40 saat seviyesine inmiştir. Yığınlar halinde yapılan testler yerine her bir ilaç üretilirken gözlenmekte ve spesifikasyonlara uygunluğundan emin olunmaktadır[11].

Sürekli imalat ilaç endüstrisini dönüştürebilecektir. Şirket yetkililerince “Küresel pazarın ihtiyaçlarına uygun devasa fabrikalar yerine, bölgesel ihtiyaçları karşılayacak daha küçük, bölgesel fabrikaların” ortaya çıkacağı söylenmektedir. Böyle fabrikalar mahalli taleplere, örneğin bölgedeki bir bulaşıcı hastalığa karşı, süratle cevap verebilecektir. Cambridge’deki pilot üretim hattı, her yere nakledilebilecek bir nakliye konteynere rahatlıkla sığabilecek büyüklüktedir. 

Mukayeseli avantaj


Çin işçilik ücretleri arttıkça, bazı üretim işleri zengin ülkelere geri dönmektedir


Çinin Hong Kong’un hemen yanı başında bulunan endüstri bölgesi Shenzhen 30 yıl önce 1980’lerde küçük bir köy iken şimdi nüfusu, altı milyonu göçmen işçi olmak üzere, 12 milyona ulaşmıştır.

Başka ülkelere göre işçiliğin daha ucuz olduğu ülkeler, fabrikalarındaki çalışma şartlarının kötülüğü ile suçlanır. Çin’de işçilik şüphesiz ucuz, ancak artan refaha bağlı olarak Çinli işçiler de, geçmişte Tayvan, Japon ve G. Kore işçilerinin yaptığı gibi, daha çok ücret, daha az çalışma saati ve daha çok yararlar istemektedir. Bu nedenle Çin’de işçilik maliyetlerindeki yıllık artış %20 seviyelerindedir. Bu nedenle bazı emek - yoğun işler, altyapısı yetersiz ama ücretlerin daha düşük olduğu Çin’inin iç bölgelerine kaymaktadır.

Yine de bazı imalatçılar için düşük işçilik maliyetleri, toplam maliyet içinde çok az yer tutması nedeniyle, daha az önemli hale gelmektedir.

Yapılan bir araştırmada[12]2010 yapımı Amerikan piyasasında 499 dolara satılan 16-gigabayt bir iPad 154 dolar tutan malzemesi Amerika, Japonya, G. Kore ve Avrupa’dan gelmektedir. Bu iPad’in küresel işçilik maliyetinin 33 dolar olduğu belirlenmiş, Çin’in aldığı pay ise sadece 8 dolardır.

Eğer bir iPad’in toplam işçilik maliyeti içinde Çin’in katkısı o kadar düşük düzeyde ise (%24) Apple, işi Amerika’ya geri getiremez mi? Ancak çekici olan sadece düşük işçilik ücreti değildir. Shenzhen’i önemli yapan otuz yıl boyunca edindiği elektronik üretme tecrübesidir. Orası sofistike tedarik zinciri, çoklu tasarım ve mühendislik becerisi, üretim süreçlerine ünsiyet ve üretimi artırmaya istekli olması ile önem taşımaktadır. Diğer bir deyişle, Shenzhen’nin sağladığı başarılı bir endüstri kümesi oluşturmasıdır.

Yine de Çin’nin işçilik maliyetlerinin artmaya başlaması nedeniyle bazı işler gelişmiş ülkelere geri dönmeye başladı. Amerika, özellikle Amerikan firmalarının otomasyona yatırım yapması sonucu sağlayacağı üretkenlik artışı ile dengeyi sağlayacaktır.

Asya’da işçilik ücretlerinin artması sonucu Amerika’da şirketler yüksek otomasyon içerene fabrikalar açmaya başladı. Bunda artan işçilik maliyetlerine ek olarak artan nakliye maliyetleri ve Ar-Ge tesislerine daha yakın olmanın sağlayacağı sürat de etkili olmaktadır. 

Birçok firma tesislerini zengin ülkelere geri alırken ilave işlerini düşük ücretli Asya ülkelerine verme stratejisini izlemektedir. Buna “Çin artı bir” stratejisi adı verilmektedir. Böyle yapmak firmalara ayrıca, yumurtaların ayni sepette olmamasını sağlamaktadır. Yakın geçmişte bir dizi doğal afet yalın tedarik zincirlerini kolayca koparmıştır. 

Firmaların geri dönmesindeki diğer bir neden de sınai mülkiyet hakkının korunmasında yaşanan sorunlardır.

Özetle bir Amerikan firmasının yetkilisinin de belirttiği üzere “Çin’de iş yapmanın maliyeti göründüğü kadar düşük değil”. Nakliye maliyetleri artıyor, konteynerler pahalı ve her iki ülkedeki operasyonları yürütecek personelin bulundurulması ek yükler yüklemekte. Pazar değişikliklerine süratli cevap vermek zorlaşmaktadır.

Malzeme


İmalatçılar artan bir şekilde yeni ve oyun değiştirici girdilerle çalışıyorlar


Bazı durumlarda Batılı firmalar bazı üretim parçalarını, sanayi kabiliyetini artırmaya çalışan gelişmekte olan ülke firmalarına aktarmaktadır. Ancak zengin ülke firmaları, çok önemli ve kritik olması nedeniyle bazı şeyleri paylaşmıyor. Örneğin Rolls-Royce için türbin kanatları böyle kilit teknolojiler arasında.

Bazı yeni malzeme örnekleri;

·         GE tarafından geliştirilen hibrit lokomotiflerde kullanılacak yeni endüstriyel batarya ürünü ve karbon fiber ürünü,

·         PET atıklarından elde edilen Polli-Brick,

·         Pirinç ya da arpa kabuğundan elde edilen doğal yapıştırıcı,

·         Yeni malzeme üretiminde virüslerden yararlanma

Çoğaltan imalat

3D ile yapmak imalatın oyun kurallarını değiştirmekte


Güney Carolina Rock Hill’de geleceğin fabrikasında bazı makineler bir otomobil büyüklüğünde, bazıları da mikro-dalga fırın büyüklüğünde. Bunlardan biri kendisine benzer parçaları üretmektedir. Firma sahibi Chuck Hull 1986 yılında aldığı patentte 3D Sistemini şöyle tanımlamakta:  üç boyutlu cisimleri stereo litografi (stereolithography) olarak yapmak. 3D başlangıçta, bir kerelik prototip yapmak olarak algılandı, ancak teknoloji iyileştirildikçe, daha çok nihai ürün üretilmeye başlandı. Bu sürece çoğalan imalat (additive manufacturing) denilmektedir.

İngiliz firması Cybaman Technologies tarafından geliştirilen ve Çoğaltıcı (Replicator) adı verilen hızlı-imalat robot sistemi bir buzdolabı büyüklüğünde. Çoğaltıcı içine yerleştirilen bir nesneyi dijital tarama yapmak ve elde edilen verilerden tersine-mühendislik ile nesnenin tıpkısını yapabilmektedir. Böylece bir nesneye ilişkin veriler dünyanın bir başka yerindeki benzer makineye iletilerek o nesnenin tıpkısını yapabilmek mümkün olacak. Örneğin çok acil ihtiyaç duyulan bir yedek parça, nakliyeye gerek kalmadan uzak yerlerde üretilebilecek

Ekonomist Dergisinde yayınlanan bu incelemeyi eleştiren yazılar

Yukarıda özetlenen inceleme bazı eleştirilere neden olmuştur. Bu eleştirilerden ilki Aaron Peters[13] tarafından yapılandır ve aşağıda özetlenmiştir:

İncelemede okuyucuya üretimdeki buluşçulukla ilgili bir vizyon verilmiş.  Ancak artan devlet borçları, dış ticaret açığı, işsizlik, durgunluk ve büyüme dikkate alınmamış. Ekonomistin politik kanadından beklendiği üzere inceleme teknik-ütopyacılığı piyasa köktenciliği ile birleştirmiş.

Makaleden açıkça anlaşılmaktadır ki bu devrim üretimin nihai maliyeti içinde işçilik maliyeti giderek konu dışı bırakacak. Bu devrim sadece işlerin nasıl yapıldığını değil, nerede yapıldığını da etkileyecek. Fabrikalar işçilik maliyetini azaltmak için işçilik ücreti düşük ülkelere kayacak, fakat işçilik maliyeti de giderek daha az önemli hale gelecek.

Bu devrim, daha öncekilerde olduğu gibi, yaratıcı yıkıma (creative destruction) sebep olacak. Dijital teknoloji zaten medya ve perakende endüstrisini sarstı, tıpkı ilk sanayi devriminde dokuma tezgahlarının el dokumasını ezdiği ve ikinci sanayi devriminde Ford’un Model T’sinin nalbantları işsiz bıraktığı gibi.

Geleceğin imalat işleri daha çok beceriye ihtiyaç duyacak, birçok durgun ve tekrarlanır nitelikteki işlere ihtiyaç kalmayacak.

Yapılan analiz bu değişikliklerin gelecekte yaratacağı gerçek çelişkilere değinmemektedir. Eğer mal üretiminde insan emeği girdisi azalacaksa ve işçilik maliyeti ürüne tahsisi edilen sermaye maliyeti içinde giderek azalacaksa bu malları kimler, hangi ücretlerle satın alacak? İnsanlar kapitalizm altında işsiz nasıl geçinecekler?

Üçüncü sanayi devriminin artan bu mekanizasyonu sonucu toplumun artan bir kitlesi üretim sürecinden koparılmayacak mı? Bu tekrar üretim sürecine dahil olmayacaklar için bir emek – sermaye ilişkisi sorunu yaratmayacak mı?

Bir diğer eleştiri de Miguel Garcia adında bir yorumcu tarafından sosyal media kapsamında yapılmıştır. Şöyle demektedir:

İnceleme web esaslı hizmetlerin büyük etkisinden bahsetmekte ancak, sosyal medya hakkında özel bir şey belirtmemektedir.  Sundukları hizmetler sosyal ağlara entegre oldukça işletmelerin ve hükümetlerin nasıl değişeceklerini; her nereye gidersek gidelim, sosyal medyanın bize sunacağı bir araya toplanmış hizmetler dünyasının nasıl bir görünüm alacağını; insanların bizlerle bilgileri paylaştıkça gerçek dünyada, yaşadığımız şehirlerde ilişkilerin nasıl genişleyeceğini bir düşünün.

Konuyu Jeremy Rifkin ile bitirelim:

Üçüncü Sanayi Devrimi gelecekteki büyük ekonomik devrin (kişiliklere ve oyunculara – devlet başkanları, uluslararası CEO’lar, sosyal girişimciler ve STK - sivil toplum kuruluşları – bakış açılarını da içeren) habercisidir.





[1] Endüstri Y. Mühendisi Osman Karadağ (okaradag52@gmail.cm), 30 yılı aşkın süreyle Kamu ve Özel sektörde yöneticilik görevlerinde bulunduktan sonra birikimlerini eğitici ve danışman olarak toplumumuzla paylaşmaktadır. Stratejik planlama, yapılabilirlik çalışması ve proje yönetimi alanlarında çalışan Karadağ, Türkiye’nin ilk profesyonel proje yöneticilerinden biridir.
[2] Jeremy Rifkin (1945 - ) bir Amerikalı ekonomist, yazar, politik danışman ve eylemcidir. Ekonomik Trendler Vakfı (Foundation On Economic Trends) kurucusudur. Çalışmaları bilimsel ve teknolojik değişikliklerin ekonomi, işgücü, toplum ve çevre üzerindeki potansiyel etkilerini kapsamaktadır.
[3] Dağıtılmış enerji (yerinde, dağınık elektrik üretimi ve gömülü elektrik üretimi olarak da adlandırılmaktadır, birçok küçük enerji kaynağından elektrik üretmektir. Birçok ülke elektriği, kömür, doğal gaz, hidrolik kaynakları kullanarak büyük tesislerde üretir. Bu tesisler ekonomik ölçek için mükemmel tesislerdir, ancak enerji çok uzaklara iletildiği için çevreyi olumsuz etkilemektedir. Dağıtılmış elektrik üretimi birçok kaynaktan enerjinin toplanmasına olanak sağlar, çevreyi daha az olumsuz etkiler ve arz güvenliğini iyileştirir.
[4] Yenilenebilir enerji doğal kaynaklardan (güneş, rüzgâr, met-cezir, jeotermal, biomas gibi doğal olarak yenilenebilir) elde edilir. Halen küresel toplam enerji ihtiyacının %16’sı bu kaynaklardan elde edilmektedir.
[5] Akıllı şebeke, enerjinin toplanmasının, dağıtılmasının, arz ve talep edenler hakkındaki bilgilere göre hareket edilmesinin dijital olarak sağlanmasıdır.
[6] Rapor: Susan Helper, Case Western Üniversitesi, Cleveland, Ohio
[7] Susan Hockfield – MIT Başkanı ve Obama’nın üniversite ve iş çevreleri ile iş yaratmak ve rekabeti artırmak amacıyla başlatılan “İleri İmalat Ortaklığı – Advanced Manufacturing Partnership” girişiminin Eş-Başkanı
[8] Ms. Hockfield
[9] Suzanne Berger, MIT’in yeni araştırma projeleri liderlerinden biri
[10] MIT ile İsviçre merkezli dev ilaç şirketi Novaratis arasında bir Ortaklık Girişim (joint venture)
[11] Yalın üretim kavramına uygunluk
[12] Kaliforniya Üniversitesi (Irvine)de Personal Computing Industry Centre
[13] Aaron Peters, Londra’daki Royal Holloway Üniversitesinde doktora adayıdır. Çalışma konusu Ağ Toplumunda (Network Society) sosyal hareketler ve politik çekişmelerin değişen doğasının incelenmesidir.

8 Nisan 2012 Pazar


Batı ile Biz Niçin Farklı Yerlerdeyiz? 

08 Nisan 2012, Bodrum 

Osman KARADAĞ[1] 

Batı ile bizim bugün farklı yerlerde olmamızın elbette birçok nedeni olabilir. Bu nedenlerden birisi üniversitelerin gelişimidir. 

Batıda akademik bağımsızlığı olan ilk üniversite Bologna Üniversitesidir. 1158 tarihinde kurulmuştur. Bu ilk üniversitenin çalışma alanı da hukuk (Roma Hukuku) imiş. Genel olarak Avrupa’nın güneyinde kurulan ilk üniversiteler hukuk ve tıp (bizim İbni Sina tıbbını okutuyorlardı) alanına odaklanırken, Kuzey Avrupa’daki ilk üniversiteler felsefe ve teoloji alanına odaklanmış. Bu herhalde Reform Hareketlerinin neden Almanya’da başladığının da bir nedeni olsa gerek. Ortaçağ Avrupa üniversitelerinin odaklandığı tipik alanlar: buluşçu araştırmalar, felsefe, mantık, teoloji, matematik,  astronomi ve fizik, hukuk, gramer ve belagat olarak sıralanır.  

Batı uygarlığı böyle başlayan üniversitelerden güç alarak tarihsel gelişimini sürdürdü. Şimdi bize bakalım: 

Üniversitenin Doğudaki karşılığı Medresedir ve bilinen ilk medrese 1065 yılında Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medresesidir. Gerçi ilk medresenin 859 yılında Fas’ta kurulduğu da ileri sürülmektedir. Osmanlıdaki ilk medrese ise 1331 yılında kurulan İznik Medresesidir. Bu medreselerin tipik çalışma alanı: kaligrafi, Arap dili, gramer, mantık, İslam felsefesi, matematiktir. 

Şimdi Avrupa üniversiteleri ile Doğunun medreselerinin odaklandığı alanlara baktığımızda neden 12 ve 13. yüzyıldan sonra uygarlığa katkı yapan, İbni Sina gibi, büyük adamlar yetiştiremediğimizi, ben şahsen daha iyi anlıyorum.  

Cumhuriyet döneminde Batılı anlamda bizde de üniversitelerin kurulmasıyla medreseler dönüştürülmeye başlandı. Ancak, geçen hafta içinde bir üniversitemizde yapılan sempozyum ile ilgili haberler, bizim ileriye değil geriye doğru gitmeye başladığımızı sergilemektedir. Bu gidişle belki dünyanın 10ncu büyük ekonomisi olabiliriz, ama uygarlığın neresinde yer alırız, ben kestiremiyorum. 


[1] Endüstri Y. Mühendisi Osman Karadağ (okaradag52@gmail.cm), 30 yılı aşkın süreyle Kamu ve Özel sektörde yöneticilik görevlerinde bulunduktan sonra birikimlerini eğitici ve danışman olarak toplumumuzla paylaşmaktadır. Stratejik planlama, yapılabilirlik çalışması ve proje yönetimi alanlarında çalışan Karadağ, Türkiye’nin ilk profesyonel proje yöneticilerinden biridir.

1 Nisan 2012 Pazar


Stratejik Yönetim Üzerine Kısa Bir Açıklama 

01 Nisan 2012, Bodrum 

Osman Karadağ[1] 

Sürdürülebilir büyümenin temel ilkelerinden biri stratejik yönetimi benimsemektir[2]. Stratejik yönetimin temelinde şirket karar vericilerinin (bunlar şirket sahipleri ve/veya yöneticileridir) stratejik düşünme becerileri yatar.   

Şirketin içinde bulunduğu çevre karmaşık olmasaydı ve belirsizlikler içermeseydi firmaların herhangi bir strateji geliştirmesine, dolayası ile stratejik yönetime de ihtiyaçları olmayacaktı. Günümüzde çevrenin bu karmaşıklığı artan bir eğilim göstermekte ve beraberinde de artan belirsizlikler taşımaktadır. Belirsizlik tıpkı sis gibi şirketlerin önlerini görmesine engel olur. Böyle bir ortamda faaliyette bulunan şirketlerin yaşamlarını sürdürebilmeleri kendilerine bir yol haritası yapmalarına bağlıdır. Yol haritası şirketlere nerede olduklarını, nereye varmak istediklerini ve oraya nasıl varacakları konularında rehberlik yapar. Bu yol haritasını hazırlayabilmek için şirket yöneticilerinin stratejik düşünme becerisine sahip olmaları gerekir. Bu etkinliklerin tümüne biz stratejik yönetim diyoruz. Başarılı olmak isteyen şirketin stratejik yönetimi benimsemesi zorunludur. Aksi halde yaşamını sürdüremez.  

Planlama – Stratejik Planlama 

Gideceği limanı bilmeyenlere hiçbir rüzgâr yardımcı olamaz, Seneca[3] 

En basit anlamı ile “planlama” bir yerden bir yere gitmektir. Bir yerden bir yere gitmek; nerede olduğumuzu ve nereye gideceğimizi “bilmeyi”, bunun için bir “araç”a ihtiyacı ve kendimize bir “rota” çizmemizi gerektirir. Özetle “Bilgi - Araç– Rotayı gerektirir. Planlama hiyerarşisi içinde stratejik planlama en üst düzeyde yer alır. Diğer bütün planlar (yıllık işletme planı, bütçe, vb.) buna göre hazırlanır. 

Bilgi – Beceri 

Önce “Düşüncelerin Toparlanması” gerekir. Stratejik planlamanın dinamiğini stratejik düşünme oluşturur. Diğer bir deyişle, “stratejik düşünme” strateji dinamiğini kavramak için başlangıç noktası oluşturur. Stratejik düşünme; 

Biz kimiz?

Nerede olmalıyız?

Ne olmalıyız?  

Sorularına cevap oluşturmak amacıyla izlenen sistematik bir düşünme sürecidir. Özetle stratejik düşünme; bir strateji mimarisi oluşturma sanatıdır.  

Stratejik düşünme için literatürde kullanılan diğer terimler; kritik düşünme, sistematik düşünme/düşünce, geleceğe ve ileriye yönelik düşünme/düşünce, uzun dönemli düşünme/düşünce, yüksek düzey düşünme, çözüm bulma[4]. 

Stratejik düşünme bize gerekli “Bilgi – Beceri”yi sağlar. 

Araç 

Stratejik planlamanın aracı ise “bütünü yönetebilme” sanatı diyebileceğimiz “Stratejik Yönetim”dir. Stratejik yönetim “etkili stratejiler geliştirmeye, uygulamaya, sonuçlarını değerlendirerek kontrol etmeye yönelik kararlar ve faaliyetler bütünüdür. 

Rota: Genel Yol Haritası 

Bir yerden bir yere gitmek için bir “yol haritası” na ihtiyacımız vardır.  Bir şirket ya da örgütün bulunduğu konumdan arzu ettiği bir başka konuma ulaşması, planlama, planı uygulama ve doğru yolda olduğunu izlemesi ve değerlendirme yapması ve gerektiğinde düzeltici işlem yapması ile mümkündür. Geleceğini şekillendirmek isteyen bir şirket ya da örgütün “Yol haritası” diyebileceğimiz bu serüvenin ana adımları; 

1.       Stratejik analiz

2.       Stratejik tasarım

3.       Stratejik uygulama

4.       Stratejik kontrol

5.       Değişimi yönetmektir.



[1] Endüstri Y. Mühendisi Osman Karadağ (okaradag52@gmail.com), 30 yılı aşkın süreyle Kamu ve Özel sektörde yöneticilik görevlerinde bulunduktan sonra birikimlerini eğitici ve danışman olarak toplumumuzla paylaşmaktadır. Stratejik planlama, yapılabilirlik çalışması ve proje yönetimi alanlarında çalışan Karadağ, Türkiye’nin ilk profesyonel proje yöneticilerinden biridir.
[2] Karadağ, Osman. Sürdürülebilir Büyümenin Temel İlkeleri. İstanbul: Beyaz Yayınları, 2011, s. x
[3] Lucius Annaeus Seneca (MÖ 4 - M.S 65) Romalı düşünür, devlet adamı, oyun yazarıdır.
[4] Ülkemizde stratejik düşünme çoğu kez yanlışlıkla stratejik düşünce olarak kullanılmaktadır. Bir süreç olması nedeniyle ifadenin “düşünme” olarak kullanılması daha doğrudur. Çünkü “düşünce” ifadesi durağan bir anlam taşımaktadır.