Kitap Künyesi: Türkçe,
344 s - 2. hamur - ciltsiz, 14,8x21 cm, Ankara, 2014, ISBN: 978-975-267-951-1
Kitabın Önsözü
Bu kitabı yazma amacım; stratejinin yazılı
kaynaklarının olabildiğince kapsamlı bir dökümünü çıkarmaktır. Alanında ilk olan
bu çalışmanın içeriği bakımından elbette çok eksikleri olduğunun bilincindeyim.
Bununla birlikte konuya ilgi duyabileceklere yeni çalışma alanı sunacağını ümit
etmekteyim.
Bu kitabın hedef kitlesi; kavramların oluşmasında,
bu arada strateji kavramının gelişmesinde Batı Dünyasının yanlı tutumunu içine
sindiremeyen ve de hakikati araştırmak isteyenlerdir.
İyi olan her şeyin kendi
icatları ya da keşifleri olduğunu, bunun geçmişte de kendi atalarınca
başlatılmış olduğunu ileri sürerek, bencil ve ırkçı bir yaklaşımla gerçekte
olmayan bir geçmiş yaratmaya çalışanların, sözde bilim insanı
sahtekârlıklarının ortaya çıkması çok uzun sürmüştür. Sümerlerin siyasal
yaşamlarını ortadan kaldıran Samilerin devamı olan Babillilerin başlattıkları bu
geçmişi karartma, Eski Yunanla sürmüş, Rönesans sonrası Avrupa’sında doruk
noktasına ulaşmıştır. Karartmanın geçen birkaç yüzyıl içindeki öncülüğünü de ne
yazık ki Alman bilim insanları yapmıştır. Bütün bu sahtekârlıklar, 1850’li
yıllarda Sümer uygarlığının ortaya çıkarılması ile kökten yıkılmıştır. Yazıyı icat
eden bir uygarlık, sadece yazı değil, uygarlığa sayısız katkılarıyla,
bütün bu unutturma
çabalarına rağmen binlerce yıl sonra, toprağın altından insanın yeniden
yaratılışı gibi muhteşem bir şekilde doğmuş ve birçok “ilklerin” yaratıcısı ve başlatıcısı
olduğu şerefini kazanmıştır.
Geçen 150 yıl içinde
aralarında Fransız, Alman, İngiliz, Rus ve Amerikan olmak üzere Avrupalı ve
dünyanın diğer başka bölgelerinden, bu arada elbette kendi ülkemizden de, bazı
bilim insanlarının çabası ile daha önce yapılmış olan yanlışlıkların düzeltilmesine
başlanmıştır. Bu da bize zamanımızda ulaşılmış olan uygarlık düzeyinin, hangi
ulus ya da kavim olursa olsun, insanoğlunun ortaklaşa çabasının toplamsal bir
bütünü olduğu nu göstermektedir. Bu şerefin sadece şu ya da bu ulus ya da kavme
ait olmadığını, hiçbir ayırım yapmadan sadece insanoğluna ait olduğunu kabul
etmek gerekir.
Uygarlığımızın oluşması ve
gelişmesine, az ya da çok, katkıda bulunmuş adı bilinen ya da bilinmeyen bütün
insanlara yaptıkları katkıdan dolayı şükranlarımı sunuyorum.
Osman KARADAĞ
Bodrum, Muğla
Haziran 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder