Bir Devlet Neden Batar?
A.
Erzen, 1958 yılında Belleten dergisinde
yayınlanmış bir çalışmasında[1]
Roma İmparatorluğu’nun çöküşünü hazırlayan nedenlerden birini, ibret verici bir
olay olarak çok güzel anlatır. Onun anlattığı olay daha sonraki yıkılan
imparatorluklar ve devletlerde başka bir görünümde gerçekleşir. Son derece
önemli olduğunu değerlendirdiğim bu ibret verici olayı A. Erzen’in makalesine
bağlı kalarak buraya almayı gerekli gördüm.
Roma
İmparatorluğu’nun yıkılışındaki başlıca etkenlerden birini eyaletlerin,
imparatorluk içindeki siyasi, askeri ve ekonomik konumu oluşturmuştur.
Romalılar, cumhuriyet döneminin en güçlü aşamasında Akdeniz dünyasına egemen
olduklarında eyaletler önem kazanmaya başlamıştı. İmparatorluğun temellerini
atmış olan Sezar’ın eyalet politikasının son hedefi, gerçek vatandaşlarla
uyruklar hakkında yeni bir görüşün ortaya konmasıdır. Buna göre devlet yalnız
Roma ve İtalya yarımadasından değil, devletin bütün bölgelerinden oluşur ve
eyaletlerde Roma kolonileri kurarak devlet içinde uyruklar da yeni bir konuma
eriştirilir. Böylece ilk defa, eyaletler uyrukluktan çıkıp gerçek Roma
vatandaşı olur ve Romalılar devlet içindeki bütün konumlara geçmeye hak
kazanmış olur.
Pax Agusta da denilen Roma barışı ile bütün bölgelerin barış
ve huzura kavuşarak, güvenliğin garanti altına alınması ile eyaletlerde gönenç
artmıştı. Buna karşılık, İtalya, maddi ve manevi bakımdan gücünü yitirmeye
başlamıştı. Boşalmakta olan Roma lejyonları
ve devlet memuriyetleri, eyaletten gelenlerle doldurulduğu gibi din, hukuk ve
edebiyat alanlarında özellikle Doğunun etkisi gittikçe artmaya başlamıştı.
Doğuda
çok daha yüksek kültürlü ülkelerin soyluları, hem ülkelerinde sahip oldukları
saygınlık ve sözünü geçirme ve hem de bilgi, görgü ve deneyimleri dolayasıyla
iş başına getirilerek yükselmelerine olanak verilmiştir. Başlangıçta yalnızca
soylulardan ve Roma vatandaşlık hakkını elde etmiş olan kimseler, yükselerek en
yüksek oruna geçtikten sonra Senatus’a kabul edilmekteydi. Bundan sonra vali,
ordu komutanı, halk tribünü[2], legatus[3], prokonsül[4],
pontifex[5]
ve sonunda imparatorluk içinde en yüksek orun olan konsüllüğe
geçmişlerdir.
İkinci
yüzyılda Doğu eyaletlerinin ve özellikle Anadoluluların yükselmekte oldukları
görülür. İmparator Caracalla’nın imparatorluğun sınırları içinde yaşayan bütün
özgür insanlara Roma vatandaşlığı
vermesi ile artık devlet içinde asıl Romalıların hiç bir seçkin konumu kalmadı.
İmparator Septimius Severus ordusunu özellikle İliryalılar ve Cermenlerden
oluşan lejyonlara (legion)[6]
dayandırmıştı. O zamandan başlayarak lejyonlarda daha çok Balkanlılar ve İliryalılar
rol oynamaya başlar. Caracalla’dan başlayarak bütünüyle askerileştirilen devletin
üçüncü yüzyıldaki asker imparatorlarının çoğu İlirya, Trakya, Suriye ve
Afrika’nın yerli halkından gelmekteydi. Bu gelişmenin başlıca etkenlerini A.
Erzen şöyle özetler:
Roma
devletini kuran ve yöneten soylular, senatörlerin iç savaşları, siyasi
katiller, imparatorları aşağılamak suçundan dolayı düzenlenen kara listelerle
yavaş yavaş ortadan kalkmıştı. Yüksek askeri ve sivil konumları ellerinde
bulunduran Roma soylularının ortadan kalkması ya da gücünü yitirmesi ile olan
boşluk, eyaletlerdeki soylulara Roma vatandaşlık hakkı verilerek ve derecesi
yükseltilerek doldurulmuştu. Yüksek orunlara çıkmış olan eyaletliler
güvendikleri adamlarını da birlikte getirerek kendilerine bağlı bir memur
kadrosu oluşturdular. Böylece devletin bütün memuriyet kademeleri çeşitli
düşünce ve çıkarları yansıtan kimselerin eline geçmiş oldu. Aynı zamanda bir
bölüm eyaletliler özel girişimler ile de her türlü konumları elde ettiler. Bu
özel girişimlerin çoğu Roma’da bulunuyordu ve imparatorluğun ekonomik yaşamı da
bu özel girişimler tarafından yönetiliyordu.
Romalı
ailelerde ekonomik buhran dolayısıyla doğum oranı azaldı; devlet, yüksek devlet
hizmetlerine çok çocuklu erkekleri tercihan atamak gibi bir önlem aldı ise de,
bu eski ailelerin aleyhine oldu. Yoksullaşmış olan eski soylu ailelerin fazla
çocuğu olmadığından sözü geçen konumlara savaşlarda zenginleşmiş bulunan
eyaletli tüccar ve yüklenicilerin kendileri ya da oğulları geçmekteydiler.
Böylece İtalya yarımadasının etnik yapısı büyük ölçüde değişti ve devlet
ekonomik açıdan da zayıfladı.
Eskiden
Roma ordusu donanımını kendisinin sağladığı İtalya köylüsünden oluşmaktaydı. Ekonomik
bunalımlardan, savaşlardan en çok zarar gören köylü sınıfı nüfusça da
azaldığından kendi toprağını ekip geçimini sağlayamadığı gibi, askerlik görevi
için de yeteri miktarda kazanç elde edememiştir. Buna karşın savaş zenginleri
küçük toprak sahibi köylülerin arazisini ellerine geçirerek büyük çiftlikler (latifunda) kurmuşlar ve buralarda özgür köylüler
yerine, köleleri çalıştırdıkları gibi, tahıl tarımından daha kazançlı bulunan
zeytin ve üzüm bağı tarımı ve ticaretine geçmişlerdir. Böylece topraksız
kalarak köyde yaşamını kazanmak olanağı bulamayan özgür köylüler kentlere göçerek
proletarya sınıfını oluşturmaya
başlamışlardı. Böylece Roma’da serüvenci komutanların ücretli ordularının
oluşturulmasında ya da hırslı siyasi önderlerin elinde özgürlüklerini para
karşılığında satan birer araç konumuna düştüler. Bu askerler artık hizmetine
girmiş oldukları komutanlara bağlılık göstermekteydiler. Sağlam ve onurlu köylü sınıfı kentlerde
huzursuzluk etmeni olmuştu. Bu acıklı görünümü bir toprak reformu için savaşım
veren Gracchus kardeşlerden Tiberius Gracchus şöyle açıklar: “İtalya’nın vahşi hayvanlarının saklanacak
bir yeri, her birinin yatacak ve kaçıp sığınacak bir yeri vardır. Fakat İtalya
için savaşan ve ölen erkekler ancak havadan ve ışıktan istifade ediyorlar.
Bundan başka hiç bir şeyde hakları yoktur. Yurtsuz ve yuvasız, kadın ve
çocukları ile dolaşıp durmaktadırlar. Komutanlar savaşlarda askerleri ecdad
mezarlarının ve aile mukaddesatının korunması için düşmana karşı savaşa teşvik
ettikleri zaman, yalan söylüyorlar. Zira birçok Romalı ne bir aile sunağına ve
ne de ecdad mezarına sahiptir. Daha çok yabancıların lüksü ve zenginliği için
harb etmek ve ölmek zorundadırlar. Dünyanın efendisi, hakimi denen kimseler bir
kulübeye bile artık malik değillerdir.”
İşte böylece Romalıların askerlik yaşamından ayrılmaları ile lejyonlara,
kendilerine vatandaşlık hakkı verilmiş olan eyaletliler geçmiş oldular.
Eyaletliler imparatordan (Trainus, Hadrianus, vb.) en küçük subaya kadar orduda
bütün önemli konumları elde ettiler.
İmparator
Hadrianus, lejyonlara asker almada yeni
bir kural ortaya koydu. Uzun süreden beri Doğu ordusunda özellikle sınır
bölgelerinde askeri karargahların bulunduğu yerlerin yerel halkından asker
toplanıyordu. Bu yöntem bütün imparatorluk için uygulamaya kondu. Her
karargahın bulunduğu yerde o yörenin insanları lejyonlara asker olarak
alınabileceklerdi. Böylece lejyon ordusu eyaletleştirildi ve bu da ordu ile
yerel sivil halk arasında kuvvetli bağların kurulmasına yol açılmış oldu. Sınır
bölgelerinde yerel yeni orduların oluşturulması ile Roma devletinin merkezi
bölgesi askersizleştirilmiş ve aynı zamanda imparatorluğun savunması hemen
hemen bölgelerin yerli halkından oluşan askeri birliklere terk edilmiş oldu.
Sonuçta bu, savunmasız bir duruma getirilmiş olan imparatorluğun ana bölümünün
çökmesine neden olmuştu.
Başlangıçta
Romalı vatandaşlar egemen tabakayı oluşturduklarından, eyaletlerin yerli halkı
uyruk ve eyaletler ise Romalıların yurtlukları (malikaneleri) durumundaydı. İlk
zamanlar eyaletler Roma soyluları tarafından acımasızca soyulmuş ve halk köle yerine
konmuştu. Vatandaşlık hakkının verilmesi ile durum bütünüyle değişir. Özellikle
ikinci ve hatta üçüncü yüzyıllarda eyaletler ekonomik açıdan o derece
yükselmişti ki, hemen her eyalet artık kendi tüketim maddelerini üretmiş ve
böylece imparatorluğun çekirdeği olan İtalya yarımadasının ticari eşyası için
bir pazar olmaktan çıkmıştı. İkinci yüzyıldan başlayarak artık İtalya yarımadası
İmparatorluğun merkezi, ana bölgesi olmaktan çıkmıştı. Askeri ve siyasi alanda
olduğu gibi, ekonomik ve ticari alanda da üstünlüğü elde etmiş olan eyaletlerin
her biri başka dünya görüşüne, başka kültür ve inançlara ve Romalılardan başka
yaşam tarzına sahiptiler. Bunlar, çok defa kendi geleceklerinin güvencesini,
yapılacak değişiklerde görerek hareket etmişlerdir. Eyalet kökenli imparatorlardan
Traianus ve Hadrianus’un izlemiş oldukları siyaset bunu açıkça gösterir. Suriye
sülalesinden gelen imparatorlar ise, gerçekte Kartacalı oldukları için,
Romalıların çıkarlarını gözetmek şöyle dursun, Roma-Kartaca düşmanlığını hiçbir
zaman unutmamışlar, Romalı olan her şeye karşı müthiş bir kin ve nefret
duyarak, artık savunmasız kalan Romalılardan atalarının öcünü almışlardır.
[1] Erzen, Arif, Roma İmparatorluğunun Dağılmasında
Eyaletlerin Oynadığı Rol, Belleten, Cilt XXII, Sayı 85, 1958, s. 93-100
[3] Legatus: Komutan, imparator vekili, özel devlet görevlisi.
Lejyon komutanı; imparatorluk eyaletinde doğrudan imparatora bağlı vali.
[6] Roma Lejyonu (Latince Legio,
legionis "askere alma", "seçmek" anlamına gelen
"legere" fiilinden)
Roma Cumhuriyeti ve Roma İmparatorluğu boyunca tüm Roma ordusunu ya da daha dar
anlamda ağır piyadeleri kasteden temel askeri birlik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder