Türkiye’nin Kendi Marka Otomobilini
Geliştirmesi Üzerine Kısa Bir Değerlendirme
Osman KARADAĞ[1]
03 Kasım
2012, Bodrum
Bir
süredir yazılı ve görsel basında siyasilerin ve bazı iş çevrelerinin Türkiye’nin
otomotiv alanında kendi markasını oluşturması yönünde heyecan verici
açıklamalarını duymaktayız. Bu alandaki çalışmaların hangi kapsam ve aşamada
olduğunu ayrıntılı olarak bilmiyorum. Ben konuya gelecekte izlenecek strateji
açısından bakmak istiyorum.
Otomotiv
sektörü kar oranlarının en düşük olduğu sektörlerden biridir. Yine bu sektör
çok yoğun rekabetin yaşandığı bir sektördür de. Otomotiv sektörünü başlatan ve
geliştiren Amerikan ve Avrupa otomotiv devleri bile halen, bu alana çok sonra
girmiş olan Japon ve G. Kore otomotiv firmaları karşısında zor durumdadırlar. Toyota’nın
geliştirdiği yalın üretim sistemi ile
G. Kore hükümetinin yönlendirici
politikaları bu başarıda çok önemli rol oynamıştır.
Diğer
taraftan hali hazır otomotiv teknolojisinin (geleneksel otomotiv sanayi) daha
çok petrol esaslı olması, petrolün elde edilmesi maliyetinin giderek artması,
dahası, çok uzak olmayan bir gelecekte petrol kaynaklarının tükenecek olması
nedeniyle, dünyadaki devasa geleneksel otomotiv sanayi yatırımlarının dönüştürülmesi ihtiyacı başlamak
üzeredir. Nitekim bu alanda hibrid otomobillere çok önemli yatırımlar
yapılmaktadır. İşte tam bu noktada, aşağıda değinileceği üzere, Türkiye’nin
karşısına bir fırsat çıkmaktadır.
Ülkemizdeki
otomotiv sanayi teknolojisi alanında bizim kendimizin bir katkısı yoktur, bu
teknoloji yabancılar tarafından geliştirilmiştir. Üretim organizasyonu
açısından bakıldığında da ya doğrudan yabancı (Toyota) yatırımcı ya da yerli-yabancı
ortaklıklar (Renault, Fiat, Hyundai, vb.) şeklinde bir yapılanma görülmektedir.
Bu oluşumların yaklaşımı mevcut iç pazardan olabildiğince pay kapmaktır. Onlar için
Türkiye’nin özgün bir otomobil markası geliştirme gibi bir “hedef” söz konusu
olamaz.
Bu kısa
açıklama doğrultusunda, sadece henüz doyma aşamasına ulaşmamış iç pazarın talebinden
cesaret alarak, yerli bir otomotiv geliştirmeye kalkmanın faturasını iyi
hesaplamak gerekir. Mevcut otomotiv sanayi yapılanması içinde Türkiye’nin
geleneksel bir otomobil markası geliştirmesi ve dünya üreticileri ile rekabet
edebilmesi hiç kuşkusuz bir hayaldir. Geleceği pek de uzun vadeli olmayan
geleneksel otomotiv geliştirmenin ülkemize hiçbir yararının olmayacağını düşünüyorum.
Tam tersine, birçok sektörde olduğu gibi, bu alanda da batının teknoloji
çöplüğü olmamız tehlikesi de var. Çünkü bu sektörün devleri yeni enerji kaynakları
arayışı kapsamında yatırımlarını dönüştürmek zorundadırlar. Bu nedenle de
bizdeki bazı yetkililere amiyane tabirle “gaz” vermektedirler. Geleneksel
otomotiv alanında Türkiye ne yazık ki şansını 1960’lı ve 1970’li yıllarda
yitirmiştir. O zamanlar bu sektöre yeni giren G. Kore’nin başarıları daha
önceki bir değerlendirmede ele alınmıştı[2].
Yukarıda
sözü edilen fırsata gelince, o da
alternatif enerji kaynaklarına dayanan bir otomotiv teknolojisidir. Henüz başlangıç
aşamasında olan bu yenilik alanında Türkiye’nin sahip olduğu mühendislik,
üretim ve yönetim birikimiyle, gerek araştırma yapmak, gerekse özgün bir yapılanma ile şanslı
olabileceğini değerlendiriyorum. Şöyle ki, ilgili bakanlığın yönlendirmesi ile
araştırma kuruluşları, araştırma şirketleri, üniversiteler ve farklı
sektörlerden girişimcilerden, biraz da gönüllülük esasında, oluşan maliyet paylaşımlı
bir yapılanma içinde, sahip olunan enerji kaynaklarını (örneğin Bor) esas alan bir
teknolojinin geliştirilmesi mümkündür. Hatırlanacağı üzere, Toyota’nın kurucusu
Sakichi Toyoda dokuma tezgahları alanında faaliyet gösteriyordu[3]. Farklı
sektörlerden oyuncu seçmenin arkasında, bu işe gönül vermek, ülke için bir
şeyler yapmanın ve gelecek kuşaklara bir miras bırakmanın hazzı yatar. Bunu başarabilenler
S. Toyoda gibi tarihe geçerler[4].
Özetle
otomotivde Türkiye’nin başarılı bir marka oluşturabilmesi için izlenmesi uygun
görülen strateji;
1.
Kendi markamızı
oluştururken mevcut teknolojiye değil, geleceğin teknolojine odaklanılması,
2.
Mevcut oyuncular dışında
tamamen yeni oyuncuların öncülüğünde yola çıkılması, Kamunun, özellikle G. Kore’de
(“Hyundai Niçin Burada?” açıklandığı üzere) yapıldığı şekilde yönlendirici rol
üstlenmesi zorunludur.
[1] Endüstri Y. Mühendisi
Osman Karadağ, 30 yılı aşkın süreyle Kamu ve Özel sektörde yöneticilik
görevlerinde bulunduktan sonra birikimlerini eğitici ve danışman olarak
toplumumuzla paylaşmaktadır. Stratejik planlama, yapılabilirlik çalışması ve proje
yönetimi alanlarında çalışan Karadağ, Türkiye’nin ilk profesyonel proje yöneticilerinden biridir. okaradag.blogspot.com
[2] Hyundai Niçin Burada?, (Stratejik Düşünme Becerisinin Getirisi) Osman
Karadağ, 08 Ocak 2011, İstanbul. okaradag.blogspot.com
[3] Toyota Dünyanın En İyi
İmalatçısı Haline Nasıl Geldi?, Osman Karadağ, 19 Ağustos 2012, Bodrum. okaradag.blogspot.com
[4] Sakichi Toyoda dünyanın
değişmekte olduğunu ve otomobilin geleceğin teknolojisi olacağını
görebiliyordu. Bu nedenle oğluna dünyaya katkıda bulunmak için fırsat yaratmak
istiyordu. Sakichi Toyoda’nın bu fırsat yaratma konusu bugün ülkemiz
sanayicileri, özellikle aile şirketleri niteliğindeki şirketlerin patron
yöneticileri için büyük dersler içermektedir. Oğluna verdiği görev şudur: Herkes yaşamında en azından bir kez büyük
bir projeye el atmalıdır. Ben yaşantımın çoğunluğunu yeni tür tezgahlar
yaratmaya adadım. Şimdi sıra sendedir. Topluma yararlı olacak bir şeyler
başarmak için çaba göstermelisin. Kaynak: Reingold, Edwin. Toyota: People, Ideas, and the Challange of
the New. London: Penguin Books, 1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder