3 Ağustos 2025 Pazar

Zaman Hızlanmaz, İnsan Koşar

 

“Hızlandı artık akışı zamanın,

Zaman hep aynı zaman da,

Farklı olan beklentiler zamandan.” O. Karadağ

 

Zamana değil, kendimize yetişemiyoruz.

Her sabah benzer bir sözle başlıyoruz güne:

“Zaman çok hızlı geçiyor.”

Oysa gün hala 24 saat, saat hala 60 dakika. Ne zaman hızlandı ne de dünya daha hızlı dönmeye başladı. Değişen zaman değil, biziz. Biz hızlandık. Biz karmaşıklaştık. Ve biz zamanın gerisinde kaldığımızı düşündükçe, ona yetişmek için daha da koştuk.

Ama bu koşturmanın sonunda nereye vardık?

Beklemekten sıkılır olduk. Sessizlikten korkar olduk. An’ı yaşamak, bir şey yapmamak değilmiş gibi düşündük.

Oysa asıl kayıp, şimdiyi kaçırmak. Bir fincan çayın buharında kalmak, gökyüzünü bir süre izlemek, bir söze uzun uzun düşünmek... Bunlar yaşamın içindeki küçük mucizelerdi. Artık onları "zaman kaybı" sayıyoruz.

Peki zaman gerçekten hızlandı mı?

Hayır. Zaman aynı kaldı. Biz yalnızca her şeyden fazlasını ister olduk.

Bir günde beş güne sığacak kadar hedef koyuyoruz kendimize. Daha çok şey bilmek, daha çok şey yaşamak, daha çok şey başarmak... Ama yaşadıklarımızı sindirmeye, hissetmeye, anlamaya zaman bırakmıyoruz. Çünkü zamanla yarışıyoruz.

Belki de zamanla yarışmak değil, onunla dost olmak gerek. Yavaşlamak. Sadeleşmek. Az ama derin yaşamak...

Zamanı yavaşlatamazsın ama kendini yavaşlatabilirsin. An’a döndüğünde fark edersin: Zaman hızlanmadı. Sen yalnızca yaşamayı unuttun.