Zaman Sayılardan Anlama Dönüştüğünde
Bir çalışmamda şöyle bir ifade kullanmıştım:
“… Bu bana hayvanların içgüdüsel davranışlarının bir
sonucu gibi geliyor. Dahası bazı bitkiler kurumadan hemen önce aşırı çiçek
açtığını duydum. Bitkilerin bu davranışını, soyunu sürdürme kaygısı olduğunu savunanlar
var.
Bitkiler bile soyunu sürdürme kaygısı ile ömürlerinin
sonuna doğru aşırı çiçek (tohum) veriyorsa, insanın ileri yaşlarında “Ben geride hatırlanacak ne bırakıyorum?”
kaygısı taşıması son derece normal.”
Ama sonra düşündüm: Asıl soru şu olmalı — insanı
gerçekten tedirgin eden nedir? Bence bu kaygı, “sona yaklaşıyorum” kaygısından çok,
bilincin derinleştiğinin işaretidir. Gençken zamanı sayılarla ölçeriz: “Kaç
yaşındayım?” deriz. İleri yaşta aynı soru yerini farklı bir sorguya bırakır:
“Gerçekte ne söyledim? Neleri başardım? Ne bıraktım?” Bu bir çöküş değil;
varoluşun olgunluk evresi.
Bitki benzetmesi bir yerden sonra eksik kalıyor. Evet,
bazı bitkiler son dönemlerinde bolca çiçek açar; bunun biyolojik amacı açık:
türünü sürdürebilmek. İnsan içinse “tohum” daha çok anlam taşır.
İnsanların tohumları şunlardır:
• yaşamları boyunca yaptıkları işler,
• yazdıkları eserler,
• topluma yaptıkları katkılar,
• yetiştirdikleri insanlar,
• geride bıraktıkları kavramlar ve açtıkları sorular.
İlerleyen yaşta üretkenlik, panikle yapılan bir yarış
olmamalı; aksine gürültüden arınmış, özlü bir üretim olmalı. Artık kendini
kanıtlama derdi, hızlı olma kaygısı, moda hevesi geride kalmıştır. Kalan tek
soru şudur: “Benim gerçekten söyleyecek bir sözüm var mı?” Bu soruya cevap
verenler genellikle yazılı eserleriyle bunu ortaya koyar.
İleri yaşta hissedilen “Acaba bu bir veda mı?” türünden
tedirginlik, çoğu zaman sona yaklaşıldığına ilişkin bir sezgi değil; ekonomik
ya da hukuki bir mirasla ilgisi olmayan, bütünüyle düşünsel ve anlamsal
bir miras bilincidir. İnsan, sözünün yankısını duymaya başladığında
suskunluğun ne demek olduğunu fark eder. Hatırlanmak da çoğu zaman adın sıkça
anılmasıyla değil; başkasının zihninde bir düşünme biçimi, bir bakış açısı
bırakabilmekle mümkündür. İsim unutulabilir; ama bir düşünce yolunun sürmesi
kalıcıdır.
Sonuç olarak, “sona yaklaşıyorum” kaygısını yaşayan biri
olmakla, yaptıklarının ağırlığını taşıyan kişi olmak çok farklıdır. Tercih
edilesi olan, kaygıyla boğuşmak değil — yaptığı işe değer veren, iz bırakan
biri olmaktır.
Esenlikler diliyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder