29 Şubat 2012 Çarşamba


Sistem Düşünme Nedir? [1] 

Osman KARADAĞ[2] 

29 Şubat 2012, Bodrum 

Stratejik düşünmenin temelinde Genel Sistem Teorisi yatar. Bu konuya daha önce değinilmişti. Yine sistem teorisini esas alan sistem düşünmenin de incelenmesinde yarar olacağı düşünülmektedir. Sistem düşünme gerçek dünya problemlerini çözmek için sistem teorisini uygulanma disiplinidir[3]. Sistem düşünme becerisi çalışma ve deneyimle kazanılır. Sistem düşünme bireyleri ve örgütleri daha büyük bir sistemin bir parçası olarak görür ve temel özelliği şöyle özetlenebilir; 

1.       Sistemi oluşturan öğeleri değil, bu öğeler arasındaki ilişkileri görmek,

2.       Değişim olaylarını değil, değişim örüntüsünü (paterni) görmek,

3.       Karmaşık durumlara neden olan yapıyı görmek. 

Sistem düşünme dili 

Sistem düşünmede sıkça kullanılan bazı kavramlar aşağıda özetle açıklanmıştır:

Doğrusal Düşünme (Linear Thinking): Olayların şu anki neden ve etkisine odaklanır. Neden ve etkinin birlikte vuku bulacağını varsayar

Sistem Düşünme (Systems Thinking): Sistemin bileşenleri arasındaki ilişkilere ve onların dinamiklerine odaklanır. Neden ve etki zaman ve mekanda ayrılır.

Ayrıntılı Karmaşıklık (Detail Complexity): Çok sayıdaki değişken ve karmaşık düzenlemelerle karakterize edilir. Neden ve etki birlikte vuku bulur. Doğrusal düşünmenin esasıdır.

Dinamik Karmaşıklık (Dynamic Complexity): Sistemin yapısal ilişkileri ve dinamiğini oluşturur. Neden ve etki zaman ve mekanda ayrıdır. Sistem düşünmenin esasıdır.  

Yakınsak Problemler (Convergent Problems): Sayısallaştırılabilen optimal bir çözüm olasıdır. Doğrusal düşünme bu problemlere genelde kabul edilebilir çözümler sağlar.

Iraksak Problemler (Divergent Problems): En iyi bir çözüm belirlenemez, birçok çözüm olasıdır. Bu tür problemlerin uzun vadeli çözümü genelde sistem yaklaşımını gerektirir.

Nedensellik Çevrimleri (Circles of Causality): Her bir olay ya da vaka hem neden hem de etkidir.


Neden

Olay

Etki
İşsizlik
Yoksulluk
Kamu Harcaması
Kamu Harcaması
Vergi
Tüketici Harcaması

Geribildirim (Feedback): Davranışın gözlemlenen örüntüsü ya da yapılan eylemlerin sonuçları.

Kaldıraç Gücü (Leverage): Sistemin yapısını değiştirebilen yoğun olarak odaklanılmış eylemler. 

Sistem Düşünmenin Temel Taşları 

Sistem tutarlı davranış örüntüsü olan varlıklardır. Sistemler kararlı bir duruma ya da amaca doğru verimli ya da verimsiz döngüler ve salınımlı hareketler yaparak ilerlerler. Sistem düşünme, sistem davranışlarını belirleyen geribildirim süreci ve dinamiklerini ortaya çıkarılmasını içerir. Bütün sistemler kuvvetlendirici (artırıcı) süreçler, dengeleyici süreçler ve geciktiriciler kullanılmak suretiyle modellenebilir. 

Kuvvetlendirici süreçler: Büyüme ya da küçülmenin motorlarıdır. Küçük eylemler büyüme/küçülmeyi hızlandırmak suretiyle kendi kendini büyütür. Kuvvetlendirici çevrim örneği: Satışlar → Tatmin edilmiş müşteriler → Olumlu söylenti → Satışlar. 

Dengeleyici süreçler: Sistemin amaç yönelimli davranışına gerek duyulduğunda dengeleyici süreç çalışır. Bütün dengeleyici süreçler bazı amaç ya da hedefleri başarmak için kendi kendini düzeltme ya da yönetme işlevi içerir. Gerçek durum ve arzu edilen durum arasındaki açıklık ile karakterize edilir. Dengeleyici çevrim örneği: Borçları öde ya da daha çok borç al → Nakit durumu → Arzu Edilen Nakit Dengesi: Nakit fazlalığı ya da eksikliği (nakit açıklığı) → Borçları öde ya da daha çok borç al. 

Sistem Teorisi İlkeleri 

Sistem yapısı sistemin davranışını belirler. Sistem öğelerinin karşılıklı ilişkileri sistemin kendi krizine neden olur, başkaları problem yaratmaz. Sistemin davranışını anlamak için bu yapısal ilişkileri anlamak zorunludur. Temel değişimleri etkileyebilme yeteneği sistemin yapısı ve öğeleri arasındaki ilişkileri anlamakla kazanılır. Sistemin çıktılarını değiştirmek sistemin yapısını değiştirmeyi gerektirir. İnsan sistemleri karar vericilerin ve katılımcıların dünya görüşleri ve inançlarını da içerdiğinden böyle sistemlerin çıktısını değiştirmek inançların değiştirilmesini gerektirir. Buna kültürel değişim denir ve öğrenme süreci ile gerçekleştirilir. 

Sistem ataleti değişime direnç oluşturur. Karmaşık sistemlerin ataleti de yüksektir ve değişime direnç gösterir. Sistemin yapısını değiştirmeden sistem davranışını değiştirme çabaları kısa dönemde iyileştirmeler sağlayabilir, ancak daha çok uzun vade problemleri üretir. Örneğin kentsel dönüşüm projeleri bazıları için yarar oluştururken diğer bazıları için de külfet oluşturur. 

Sistem yapısını değiştirmek kaldıraç gücü oluşturmayı gerektirir. Kaldıraç gücü oluşturma yeni düşünme yolları ile gerçekleştirilir. Yeni düşünme yolları (1) olaylardan daha çok yapısal ilişkileri görmek, (2) enstantaneler yerine değişim süreçleri olarak düşünmekle olur. 

İnsan sistemlerinde karar vericilerin dünya görüşünü ve inançlarını değiştirmek için sistemin yeniden tasarlanması gerekir. Bu genellikle gözden kaçan bir husustur. Çünkü karar vericiler çoğunlukla kendi kararlarına odaklanırlar ve bu kararların başkaları üzerindeki etkilerini dikkate almayı ihmal ederler. 

Sistem performansı sistem seviyesinde optimize edilmelidir. Alt sistemler hem diğer alt sistemler hem de parçası olduğu sistemden etkilenir. Bu her sistemin içinde sürtüşmelere neden olur. Yapısal sürtüşmeleri asgariye indirmek için alt sistemler arasında performans ödünleşimi (trade-off) yapılmasına ve uzlaşma sağlanmasına ihtiyaç vardır. Sistem optimizasyonu sağlandığında bazı alt sistemler yetersiz seviyede çalışıyor olabilir. 

Sistem sınırlarının belirlenmesine ihtiyaç vardır. Sistem teorisi uygulamasında üzerinde durulan sistemin tanımlanması ve sınırlarının tam olarak belirlenmesi gerekir. Mükemmel bir toplumda bile bazı sosyal sistemler optimum seviyenin daha altında bir seviyede çalışıyor olabilir. Sosyal sorumluluk toplumun genel arzusu için bazı bireysel arzulardan vazgeçmeyi gerektirebilir.  

Sistem performansını yönetmede sadece tek bir performans optimize edilebilir. Diğer bütün performans ölçümleri kabul edilebilir bir aralıkta birer kısıtlayıcı olur. Bunun anlamı şudur: bir işletme hem karını hem de müşteri değerini aynı anda arttıramaz. Birini artırırken diğerlerini kabul edilebilir bir aralıkta sınırlandırmak zorundadır. Sistem yönetiminde ilk adım optimizasyon ölçümünü belirlemektir.


[2] Endüstri Y. Mühendisi Osman Karadağ (okaradag52@gmail.cm), 30 yılı aşkın süreyle Kamu ve Özel sektörde yöneticilik görevlerinde bulunduktan sonra birikimlerini eğitici ve danışman olarak toplumumuzla paylaşmaktadır. Stratejik planlama, yapılabilirlik çalışması ve proje yönetimi alanlarında çalışan Karadağ, Türkiye’nin ilk profesyonel proje yöneticilerinden biridir.
[3] Bir bilgi, teori ve teknik birikim olan disiplinin uygulamaya konulması için çalışılması ve özümsenmesi gerekir.

25 Şubat 2012 Cumartesi


Biz Dünyada Neredeyiz?

(Kısa Bir Stratejik Analiz)

Osman KARADAĞ[1]

25 Şubat 2012, Bodrum

Başlıktaki sorunun cevabı bakılan pencere ve bakanın mesleki algısına göre farklı olacaktır. Ben konuyu “Dünyanın en büyük onuncu ekonomisi olmak” söylemi çerçevesinde değerlendirmek istiyorum. Gelecek on yıl içinde ülkemizin ulaşması arzu edilen bir düzeye erişebilmesi, birbirleri ile uyumlu hale getirilmesi zorunlu olan binlerce stratejik planlama etkinliğinin yurt genelinde gerçekleştirilmesi anlamına gelmektedir.

Klasik bir stratejik planlamanın temel adımları;
1.       Misyon belirleme,
2.       Vizyon oluşturma,
3.       Vizyonu başaracak stratejik amaçları belirleme,
4.       Stratejik amaçları gerçekleştirecek hedefleri belirleme,
5.       Bu hedefleri ele geçirecek proje ve/veya etkinlikleri belirleme,
6.       Eylem planı (kim, neyi, ne zaman, nerede, ne kadar bütçeyle, nasıl yapacak) hazırlama,
7.       Uygulama,
8.       Uygulamanın kontrolü ve gerekli düzeltmelerin yapılması şeklindedir.

Misyon kurum ya da kuruluşun varlık nedeninin ne olduğu sorusunun yanıtlanması ile oluşturulur. Konuya devlet düzeyinden bakıldığında, bir devletin, daha doğrusu onu yönetenlerin, misyonu o ülkenin vatandaşlarının refah içinde yaşamasıdır. Vizyon ise kurum ya da kuruluşun ilerde bir başka düzeye ulaşmasıdır. Bu yeni yetenekler oluşturmayı gerektirir. Bu da hâlihazır durumun değerlendirmesini, diğer bir deyişle “nerede olduğumuzu” belirlemekle olasıdır. Nerede durulduğu tam olarak bilinmiyorsa, nereye gidileceği de tam olarak belirlenemez. Bir kurum ya da kuruluşun misyonu, vizyonu, stratejik amaçları bunları gerçekleştirecek birimlerin mutabakatı ile oluşturulur. Bu da yetmez: birbirleri ile etkileşim içinde bulunan bütün birimlerin aynı hedefe yönelmiş çabalarının da uyumlaştırılması zorunludur. Aksi takdirde uygulamada zorluklarla karşılaşılır ve arzu edilen hedefler gerçekleştirilemez. 

Ülkemizin 2023 yılında dünyanın 10ncu büyük ekonomisi olması vizyonu uzun bir süreden beri telaffuz edilmektedir. Buradan ülkemizin vizyonunun “Dünyanın 10ncu büyük ekonomisi olmak” olarak alındığı anlaşılmaktadır. Vizyon belli olduğuna göre sorumlu birimler o vizyonu başaracak stratejileri (stratejik amaçlar) ve stratejileri gerçekleştirecek stratejik hedefleri ve bu hedefleri ele geçirecek proje ve/veya etkinlikleri planlıyor olmalı,  yapılan bir eylem planına göre de uygulama başlamış olmalıdır.

Söz konusu devlet düzeyi olunca kapsama giren konular da haliyle çok çeşitli ve kapsamlı olacaktır. Ancak, devletin de sahip olduğu kaynaklar sınırlı olduğuna göre, yapılacakların bir öncelik ve önem derecesine göre yapıldığı da aşikârdır. Prof. Kishore Mahbubani[2] ülkemizde yaptığı bir sohbet toplantısında Asya’nın geriye dönüşünü Sanayi Devrimine benzeterek bunu Batı’nın hikmetinin temelini oluşturan yedi sütuna dayandırmıştır. Bu yedi sütundan[3] biri bilim ve teknoloji, bir diğeri de eğitimdir. Dünyanın en büyük 10ncu ekonomisi vizyonumuzu doğrudan ilgilendirmesi açısından burada sadece bilim ve teknoloji konularına özetle değinilecektir. Bir diğer önemli etken olan eğitim ise başka bir yazı konusudur. Bilim ve teknoloji alanında da patent başvuru sayıları, Ar – Ge harcamaları ve Ar – Ge etkinliklerindeki araştırmacı ve teknisyen sayıları, ileri teknoloji ürünleri ihracatı ve marka başvuruları seçilmiştir.
Sağlıklı bir karşılaştırma yapabilmek için çalışmada Dünya Bankası verileri kullanılmıştır.
Patent Başvuruları[4]
Patent[5] bir buluş için buluş sahibine devlet tarafından verilen bir sınai mülkiyet hakkıdır. Patent, sahibinin izni olmadan başkalarının buluşu üretmesini, kullanmasını veya satmasını belirli bir süre boyunca engelleme hakkı vermektedir.

Türkiye’de yerleşiklerin 1963 yılından itibaren yaptıkları patent başvuruları Grafik 1’de görülmektedir.









Grafik 1: Türkiye’de Yerleşiklerin Yıllar İtibarı ile Patent Başvuru Sayıları

1996 yılına kadar nispeten durağan seyreden yıllık patent başvuru sayısı 1996 yılından itibaren artmaya başlamış, 2002 yılından sonra ise artış ivme kazanmıştır. Bu hızlanma ümit verici olsa da, Grafik 2’de de görüleceği üzere, dünya ülkeleri ile karşılaştırıldığında yeterli görülmemektedir. Türkiye’deki yerleşiklerin 1999 – 2009 yılları arasında yaptıkları toplam patent başvuru sayısı 11.061 adet olup, aynı dönem içinde dünya ülkeleri arasında ancak 29ncu sırada yer alabilmiştir.

Grafik 2: Dünya Ülkelerinin 1999 – 2009 Yılları Arasında Toplam Patent Başvuruları

Araştırma ve Geliştirme Harcamaları[6]

Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge), bilimsel ve teknik bilgi birikimini artırmak amacıyla, sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen, yaratıcı çaba ve bu bilgi birikiminin yeni uygulamalarda kullanımıdır. Gelişmiş sanayi ülkelerinin yer aldığı OECD’ye göre Ar-Ge[7] temel araştırma, uygulamalı araştırma ve deneysel geliştirme olarak üç farklı uygulamayı bünyesinde barındırır. 

Ar – Ge faaliyetleri[8] ise araştırma ve geliştirme, kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları, çevre uyumlu ürün tasarımı veya yazılım faaliyetleri ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan, bilimsel ve teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları özgün, deneysel, bilimsel ve teknik içerik taşıyan faaliyetlerdir.  

Ülkemizin satınalma gücü paritesine göre hesaplanmış olan GSYH’nin yüzdesi olarak Ar – Ge harcamaları (1996 – 2008 yılları ortalaması olarak) diğer ülkelerle karşılaştırmalı olarak Grafik 3’de görülmektedir. Türkiye GSYH’den Ar – Ge harcamalarına ortalama olarak % 0,4784 ayırmakla, dünya ülkeleri arasında ancak 50nci sırada yer almaktadır. Ülkemizin bu alandaki performansı kabul edilemeyecek bir düzeydedir. Tek başına bu gösterge 2023 vizyonunun başarılmasındaki en büyük engel olarak görülmektedir.

Grafik 3: Dünya Ülkelerinin GSYH’nin Yüzdesi Olarak Ar-Ge Harcamaları

Araştırma ve Geliştirme Etkinlikleri İçindeki Araştırmacı Sayısı[9]

Araştırmacı[10], Ar-Ge faaliyetleri ile yenilik tanımı kapsamındaki projelerde, yeni bilgi, ürün, süreç, yöntem ve sistemlerin tasarım veya oluşturulması ve ilgili projelerin yönetilmesi süreçlerinde yer alan en az lisans mezunu uzmanlardır. Ülkemizde Ar – Ge etkinlerinde çalışan araştırmacı sayısı 1996 – 2008 yılları arasında her bir milyon nüfus başına ortalama 385 kişi ile dünya ülkeleri arasında 49ncu sırada yer alabilmiştir (Grafik 4). Bu kadar az sayıda araştırıcıya sahip olmak ülkemiz adına kaygı verici bir durumdur.

Grafik 4: Dünya Ülkeleri Ortalama Yıllık Araştırmacı Sayısı

Araştırma ve Geliştirme Etkinliklerindeki Teknisyen Sayısı[11]

Teknisyen[12]; mühendislik, fen ve sağlık bilimleri alanlarında yükseköğrenim görmüş ya da meslek lisesi veya meslek yüksekokullarının teknik fen ve sağlık bölümlerinden mezun, teknik bilgi ve deneyim sahibi kişilerdir. Ülkemiz, Grafik 5’de görüleceği üzere, 1996 – 2008 yılları arasında her bir milyon nüfus başına ortalama 49 teknisyenle 45nci sırada yer alabilmiştir. Ar – Ge etkinlikleri içindeki teknisyen sayısının kabul edilemeyecek bir düzeyde olması ülkemiz adına kaygılanılacak bir başka durumu göstermektedir.

Grafik 5: Dünya Ülkelerinin Ar – Ge Etkinliklerindeki Teknisyen Sayısı

Bilimsel ve Teknik Makale Sayısı[13]

Bilimsel ve teknik makale, fizik, biyoloji, kimya, matematik, klinik tıp, biyomedikal araştırma, mühendislik ve teknoloji, yer ve uzay bilimleri alanlarında yayınlanmış makaleleri içerir. Türkiye, 1999 – 2007 yılları arasında toplam 54.191 makale sayısı ile (Grafik 6a) dünya ülkeleri arasında 21nci sırada yer alabilmiştir. Grafik 6b, ülkemizin yayınlanan bilimsel ve teknik makale sayısında 1990’lı yılların ortasından itibaren bariz bir yükseliş eğilimi içinde olduğunu göstermektedir.

Grafik 6a: Dünya Ülkelerinin Yıllara Göre Bilimsel ve Teknik Makale Sayıları

Grafik 6b: Türkiye’de Yıllara Göre Bilimsel ve Teknik Makale Sayısı

İleri Teknoloji Ürünleri İhracatı[14]

İleri teknoloji ürünleri ihracatı, havacılık, bilgisayar, tıbbi ürünler, bilimsel aygıt ve aletler ve elektrikli makineler gibi yüksek Ar – Ge yoğunluklu ürünlerin ihracatı olarak tanımlanmaktadır. 2009 yılında Türkiye 1 milyar 463 milyon dolar ileri teknoloji ürünü ihracatıyla (Grafik 7) dünya ülkeleri arasında 37nci sırada yer alabilmiştir. Bu alanda da daha kat edeceğimiz büyük bir mesafe bulunmaktadır.

Grafik 7: Dünya Ülkelerinin İleri Teknoloji Ürünleri İhracatı

Marka Başvurusu[15]

Marka[16], bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dâhil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir. 2000 – 2009 yılları arasında ortalama 42.194 başvuru ile (Grafik 8) Türkiye dünya ülkeleri arasında 13ncü sırada yer almayı başarmıştır.

Grafik 8: Dünya Ülkelerinin 2000 – 2009 Yılları Ortalama Yıllık Marka başvuruları

Özet

Yukarıda değinilen alanlarda ülkemizin performansını tek bir grafik üzerinde göstermek istersek, bu verileri ortak bir tabana indirgememiz gerekir. Bu amaçla, 1996[17] yılı verileri 100[18] kabul edilerek Türkiye’de yerleşiklerin patent başvuru sayıları, GSYH (satın alma gücü paritesine göre) yüzdesi olarak Ar – Ge harcamaları, Ar – Ge etkinlikleri içindeki araştırmacı ve teknisyen sayıları, ileri teknoloji ürünleri ihracatı miktarı ve marka başvurusu sayıları tek bir grafik üzerinde gösterebiliriz (Grafik 9).

Grafik 9: Türkiye’de Patent, Ar-Ge, Araştırmacı, Teknisyen, İleri Teknoloji Ürün İhracı ve Marka Başvuru Endeksleri

Patent başvurularında ve bilimsel ve teknik makale sayısında ümit verici bir artış eğilimi görülmektedir. Ancak Ar-Ge, araştırmacı ve teknisyen sayısındaki artış eğilimi kaygı verici bir düzeydedir. Bu alanların, eğer gelecek on yıl içinde çok önemli atılımlar yapılmadığı takdirde, 2023 vizyonunu desteklemeye yeterli olmayacağı değerlendirilmektedir. 

Kaynak:


2.       28.02.2008 tarih ve 5746 sayılı “Araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi hakkında kanun”

3.       24.06.1995 tarih ve 556 sayılı “Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”

4.       Oslo Kılavuzu, “Yenilik Verilerinin Toplanması ve Yorumlanması için İlkeler”, 3. Basım, OECD ve Eurostat Ortak Yayımı, 2005



[1] Endüstri Y. Mühendisi Osman Karadağ (okaradag52@gmail.cm), 30 yılı aşkın süreyle Kamu ve Özel sektörde yöneticilik görevlerinde bulunduktan sonra birikimlerini eğitici ve danışman olarak toplumumuzla paylaşmaktadır. Stratejik planlama, yapılabilirlik çalışması ve proje yönetimi alanlarında çalışan Karadağ, Türkiye’nin ilk profesyonel proje yöneticilerinden biridir.
[2] Kishore Mahbubani, akademisyen, düşünce adamı, yazar ve aynı zamanda diplomat olan Prof. Kishore Mahbubani, National University od Singapore’da bulunan Lee Kuan Yew Scholl of Puclic Policy’de dekan olarak görev yapıyor. Mahbubani “The New Asian Hemisphere: The Irresistable Shift of Global Power to the East, 2008” kitabın yazarıdır.
[3] Bu yedi sütun: (1) Serbest piyasa ekonomisi, (2) Bilim ve teknoloji, (3) Pragmatizm, (4) Liyakat, (5) Kültürel barış, (6) Hukukun üstünlüğü ve (7) Eğitim olarak sayılmaktadır.
[4] http://data.worldbank.org/indicator/IP.PAT.RESD/countries/1W?display=graph.
[5] Türk Patent Enstitüsü Patent/Faydalı Model Belgesi Başvuru Kılavuzu, Ocak 2010
[6] http://data.worldbank.org/indicator/GB.XPD.RSDV.GD.ZS/countries/1W?display=graph.
[7] Temel araştırma (basic research): Belirli, özgün bir uygulama veya kullanım düşünülmeden, kuramsal veya deneysel çalışmalarla olguların ve gözlemlenebilir durumların altında yatana ilişkin yeni bilgi edinmeye denir. Uygulamalı araştırma (applied research): Uygulamalı araştırma da özgün bilgi üretmeye yöneliktir. Ana hedef olarak doğrudan özgün ve pratik bir amaç içerir. Uygulamalı araştırma (applied research): Uygulamalı araştırma da özgün bilgi üretmeye yöneliktir. Ana hedef olarak doğrudan özgün ve pratik bir amaç içerir.
[8] 28.02.2008 tarih ve 5746 sayılı “Araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi hakkında kanun”
[9] http://data.worldbank.org/indicator/SP.POP.SCIE.RD.P6/countries/1W?display=graph
[10] 28.02.2008 tarih ve 5746 sayılı “Araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi hakkında kanun”
[11] http://data.worldbank.org/indicator/SP.POP.TECH.RD.P6/countries/1W?display=graph.
[12] 28.02.2008 tarih ve 5746 sayılı “Araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi hakkında kanun”
[13] http://data.worldbank.org/indicator/IP.JRN.ARTC.SC/countries/1W?display=graph.
[14] http://data.worldbank.org/indicator/TX.VAL.TECH.CD/countries/1W?display=graph.
[15] http://data.worldbank.org/indicator/IP.TMK.RESD/countries/1W?display=graph.
[16] 24.06.1995 tarih ve 556 sayılı “Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”
[17] İncelenen alanlardaki verilerin hepsinin de yer alması nedeniyle 1996 yılı baz yıl olarak alınmıştır.
[18] Örneğin 1996 yılında 189 patent başvurusu yapılmıştır. Bu sayı 100 kabul edildiğinde 2009 yılındaki 2.555 patent başvurusu endeksi (= 100*2.555/189) 1.352 olmaktadır.