Hyundai Niçin Burada?
Amerika’nın
güney şehirlerinden birinden, diyelim Houston’dan Atlanta’ya uçarken,
havaalanına yaklaşırken aşağıya doğru bakarsanız devasa bir tesisin üzerinde
kocaman bir “HYUNDAI” yazısını biraz
hayret biraz da hayranlıkla görürsünüz.
Nasıl
oluyor da otomobil üretimine 18nci yüzyılda başlamış, otomobilin kalesi olan
bir ülkede, daha 1967 yılında montaj üretimi ile başlayan bir şirket, 2011
yılında o ülkede 500.000 adet otomobil satıyor ve dünyanın pazar değeri en
yüksek olan ilk yüz firması arasında 61nci sıraya yerleşiyor? Öyle ya,
ülkemizde de aynı yıllarda ve aynı yöntemle başlayan macera, sadece 100.175
(Anadolu Pikap dahil) adet Anadol Otomobil üretiminden sonra 1984 yılında sona
ermiş ve bizim halen kendi markamız olan bir otomobilimiz yok.
Nasıl
oluyor da 1967 yılında kurulan ilk üretimini 1968 yılında parçaların montajı ile
başlatan bir şirket aradan on yıl geçmeden 1976 yılında Kore sitili ilk
(Hyundai Pony) otomobili pazara sunabiliyor? Bu kadarla da kalmayan Hyundai,
peş peşe yeni ürünleri pazara sunmak suretiyle hem ürün yelpazesini artırıyor,
hem de güvenilir otomobilde en yukarılarda yerini alıyor. Hyundai 1984 Yılında
“Excel”, 1986 yılında büyük lüks “Grandeur”, 1988 yılında “Sonata”, 1990
yılında “Elentra” ve “Scoop”, 1991 yılında elektrikli “Galloper”, 2001 yılında
“Tuscani”, “Terracan” ve “Lavita”, vb. pazara sunuyor. Hyundai, “Güvenilirlik
Araştırması’da 34 marka arasında 8nci sıraya çıkmıştır.
Hyundai
Motor Şirketi 2010 yılında Küresel 500 firma arasında 72 milyar ABD dolarlık
satışları ile 78nci sırada yer almıştır. G. Kore’den 10 firmanın yer aldığı bu
listede, ne yazık ki ülkemizden tek bir topluluk, 29 milyar dolarlık satışları
ile ancak 273nci sırada yer alabilmiştir.
Hyundai’nin
başarısı arkasında yatan gerçekleri anlamak için G. Kore’nin son 60 yıldaki sanayileşme
serüvenine kısaca bakmakta yarar var. Böylece bu ülkenin yöneticilerinin ne
kadar ileri görüşlü, ne kadar stratejik
düşünme becerisine sahip olduklarını, bu becerinin 1960’lı yıllarda çok
gerilerde olan bir ülkenin “geç
sanayileşmeyi” nasıl başardığının bir kanıtıdır.
“Geç sanayileşen” ülkelerin ya da bir başka deyişle “teknolojiye yetişmeye”[2]
çalışan ülkelerin ortak özelliği hepsinin de sanayileşmeye “korumacılık” içinde başlaması ve gelişmesidir. Bu durum gelişmekte
olan ülkelerin gerekli üretim ölçeği[3]
ve tecrübesine[4]
sahip olmamalarından kaynaklanır. Bu faktörlerin etkisi nedeniyle yeni kurulan
bir sektörün korumacılık olmadan gelişmesi ve gelişmiş ülke şirketleri ile
rekabet edebilmesi mümkün değildir. Geçen yüzyıl içinde sanayileşmeyi
korumacılıkla geliştirmeye çalışan ülkelerden bazıları (Japonya ve G. Kore
gibi) başarılı olurken, bazıları da (Türkiye ve Brezilya gibi) bu süreçte pek
de başarılı olamamıştır.
Başarılı
olan gruptaki ülkelerde devlet bir yandan korumacılık sağlarken bir yandan da
sanayileşmeyi yönlendirmiştir. Bu ülkelerde korumacılığın etkin kullanımı için
devlet sanayi sektörüne zamana bağlı üretim performansı ve ihracat hedefleri
vermiştir. Hedefleri tutturamayanlara devletin desteği sürdürülmemiştir.
Başarılı
ülkeler arasında yer alan G. Kore’nin stratejik hedefi belli bir zaman
diliminde, bir yandan olabildiğince geniş bir yelpazede üretim becerisi
kazanırken, diğer yandan da teknoloji geliştirme yeteneği kazanmaktı. Bu amaçla
sanayi politikasıyla bütünleştirilmiş bir teknoloji politikası izlenmiş, bu
politikayı desteklemek üzere de sanayi ve eğitim sistemi ile bütünleştirilmiş
bir Ar-Ge yapısı kurulmuştur.
G.
Kore, ekonomik kalkınmasını beş yıllık kalkınma planları çerçevesinde[5]
sürdürmüş, radikal değişiklikler yapmak zorunda kaldığında da planlama bu
değişikliklere uyarlanmıştır. Piyasa –devlet koordinasyonun bu planlar
çerçevesinde gerçekleştirilmesinde devlet yönlendirici rol üstlenmiştir. Bir
çeşit “devlet – özel sektör”
ortaklığı olan bu yaklaşım başta G. Kore olmak üzere Doğu Asya ülkelerinde
başarılı olmuştur. Sanayileşmede ekonomik liberalizm ve dışa açılma önemli bir
rol oynamışsa da devlet ve özel sektör ortaklığında koşullara bağlı olarak
devletin yönlendirici, caydırıcı ve destekleyici olması başarının anahtarı
olmuştur. Bu kapsamda, stratejik olarak belirlenen sanayi dallarında pazara
giriş doğrudan ve dolaylı yollarla engellenmiştir. Örneğin, Samsung firmasının
otomotiv sektörüne girmesine, Hyundai firmasının da elektronik sektörüne
girişine izin verilmemiştir. Buradaki amaç ölçek ekonomisi oluşturmaktır. Bu
strateji, iç pazarın yeterli olmaması nedeniyle dış pazarlara açılmada son
derece başarılı olmuştur. Bu da bize stratejik düşünmenin hem ülkeler hem de
şirketler için ne kadar önemli bir araç olduğunu göstermektedir.
G.
Kore’nin teknoloji kapasitesi oluşturma süreci kabaca üç döneme ayrılabilir.
Bunlardan ilki 1960 – 1970 yılları arasında kullanıma hazır ithal teknoloji ile
sanayileşmeye dayalı üretim tabanı genişletilmesi dönemidir. İkinci dönem 1980
sonrasında özgüvenin amaçlandığı ve kullanıma hazır olmayan teknoloji transferi
ile üretim girdilerinin yerel olarak üretildiği dönemdir. Bu dönemde yerli
marka oluşturma ve ürün geliştirme Ar-Ge etkinliklerinin temel konusu olmuştur.
Üçüncü dönem 1990 sonrasında sanayi ürünleri ihracatının artırılması için ileri
teknolojiye dayanan bir sanayileşme modelinin izlenmesi olmuştur. Bu dönemde
teknolojinin hedefleri nano teknoloji, kontrol teknolojisi ve yüksek nitelikli
ürün teknolojisi ve Ar-Ge etkinliklerinin temel konusu ise yerli marka, ürün
geliştirme buluşçuluğu, üretim süreçlerinin geliştirilmesi olmuştur.
İzlenen
bu sanayileşme modeli sonucunda G. Kore 2000’li yıllar sonrası ileri teknoloji
ürünleri ihracatına yönelmiş ve bu tür ürünlerin toplam sanayi ürünleri
içindeki payı 2006 – 2009 yılları arasında %30’un üzerinde gerçekleşmiştir.
G. Kore
2011 yılında BM’in İnsani Gelişme Endeksinde 80,6 yıl yaşam süresi, 11,6 yıl
ortalama eğitim düzeyi ve 28.230 dolar kişi başına gelir seviyesi ile 15nci
sırada yer almaktadır. Türkiye için bu değerler sırası ile 74, 6,5, 12.246 ve
92’dir. Yine iki ülkenin Ar-Ge harcamalarına bakacak olursak, 2007 yılında
satınalma gücü paritesi olarak G.Kore’nin Ar-Ge harcaması 41,3 milyar dolar
olurken, Türkiye’de bu rakam 6,8 milyar dolar düzeyindedir. Aynı yılda G.
Kore’deki araştırmacı sayısı 221.900 iken bu rakam Türkiye’de sadece
49.700’dür. İki ülkenin kişi başına Ar-Ge harcaması ise sırası ile 861,9 ve
92,9 dolardır. İşte iki ülkenin kalkınma yolundaki 60 yıllık serüvenleri
sonucunda ulaştıkları nokta!
Tekrar
Hyundai’nin başarısı konusuna dönecek olursak; 2020 için “Otomobillerde ve ötesinde yaşam boyu ortak” vizyonu olan ve bunu “Müşterilerimizin güvenilir yaşam boyu
ortağı olmak için biz, insan merkezli, çevre dostu teknolojiler ve hizmetleri
esas alan buluşçu mobil çözümlerle otomobillere yeni bir perspektif getireceğiz”
şeklinde ifade eden bir şirket için bu başarıyı olağan görmemiz gerekir.
1997
yılında İzmit’te üretime başlayan Hyundai, bugün G. Kore’deki üretim tesisleri
dışında ayrıca, A.B.D., Çek Cumhuriyeti, Çin ve Hindistan tesisleri ile küresel
bir şirket olup, yılda yaklaşık dört milyon adetlik araç satış hacmiyle
dünyanın en büyük 5nci otomotiv üreticisi konumundadır.
Sonuç olarak, sadece Hyundai değil, neden
tam on[6]
adet G. Kore şirketinin dünyanın en büyük ilk 500 şirketi içinde yer aldığının
arkasında yatan o müthiş sırrın yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız üzere
Kamu ve Özel sektör yöneticilerinin stratejik
düşünme becerilerinde yattığını görürüz.
Yararlanılan
Kaynaklar:
1.
Aykut Göker,
“Teknolojiye Yetişme Sorunu – Japonya – G. Kore Modeli ve Türkiye”, 3 Mayıs
1993, ODTÜ İktisat Bölümü
2. Dani Rodrik, Türkiye Sanayileşmenin
Neresinde? 10 Aralık 2002, İstanbul
3.
Dr. Feride Doğaner Gönel, “Kore Mucizesi
Bir Dönüm Noktasında”, YTÜ, İİBF,
Araştırma Görevlisi, Mülkiyeliler
Birliği Dergisi, Cilt: XXI Sayı: 199, 2006
4.
Dr. Feride Doğaner Gönel, “G. Kore –
Türkiye Planlı Kalkınma Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, Yıldız Teknik
Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, 2005
5. Gümrük Birliği
ve Türk Sanayii (Türkiye Günlüğü, Sayı 36, Eylül 1995)
6.
Prof. Dr. Namık Kemal Pak, Prof.
Dr. Ergun Türkcan, Türkiye-Güney Kore Kalkınma ve Teknoloji Politikaları, 1 Temmuz 2000 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi
7.
Sinan Sönmez, Sermaye Birikimi Rejimi ve İhracatta
Yönelik Sanayileşme (II), 2011, Atılım Üniversitesi İktisat Bölümü.
[1]
Endüstri Y. Mühendisi Osman Karadağ (okaradag52@gmail.cm),
30 yılı aşkın süreyle Kamu ve Özel sektörde yöneticilik görevlerinde
bulunduktan sonra birikimlerini eğitici ve danışman olarak toplumumuzla
paylaşmaktadır. Stratejik planlama, yapılabilirlik çalışması ve proje yönetimi
alanlarında çalışan Karadağ, Türkiye’nin ilk profesyonel proje yöneticilerinden biridir.
[2]
"Teknolojiye yetişme" dönemin egemen teknolojileri olarak
nitelenebilecek teknolojilere yetişme anlamındadır. Bakınız: “Teknolojiye Yetişme Sorunu – Japonya – G.
Kore Modeli ve Türkiye”, Aykut Göker, 3 Mayıs 1993, ODTÜ İktisat Bölümü
[3]
Pazarda ekonomik ölçekte üretim yapan şirketlerin hakim olduğu bir sektöre yeni
giren bir şirket, bu şirketlerle aynı teknolojiyi kullansa bile onlarla rekabet
edecek duruma uzun sürede gelemez. İç ve dış piyasa olanakları kısıtlı olduğu
için üretim ölçeği düşük ve birim maliyeti yüksektir.
[5] G. Kore’de planlama
dönemi Türkiye ile aynı dönemde başlamıştır. Bakınız: “G. Kore – Türkiye Planlı
Kalkınma Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, Dr. Feride Doğaner Gönel, Yıldız
Teknik Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, 2005 ve “Kore Mucizesi Bir Dönüm
Noktasında”, Dr. Feride Doğaner
Gönel YTÜ, İİBF, Araştırma Görevlisi, MÜLKİYELİLER
BİRLİĞİ DERGİSİ, CİLT: XXI SAYI: 199, 2006
[6] Bu on şirket sırası ile Samsun
Electronics, LG, Hyundai Motor, SK Holdins, POSCO, GS Holdings, Korea Electric
Power, Samsung Life Insurance, Hanwha ve Hyundai Heavy Industries
şirketleridir. Bu şirketlerin toplam gelirleri 450 milyar dolardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder