7 Şubat 2012 Salı


Hyundai Niçin Burada?

 (Stratejik Düşünme Becerisinin Getirisi)

 08 Ocak 2011, İstanbul

 Osman KARADAĞ[1] 

Amerika’nın güney şehirlerinden birinden, diyelim Houston’dan Atlanta’ya uçarken, havaalanına yaklaşırken aşağıya doğru bakarsanız devasa bir tesisin üzerinde kocaman bir “HYUNDAI” yazısını biraz hayret biraz da hayranlıkla görürsünüz.  

Nasıl oluyor da otomobil üretimine 18nci yüzyılda başlamış, otomobilin kalesi olan bir ülkede, daha 1967 yılında montaj üretimi ile başlayan bir şirket, 2011 yılında o ülkede 500.000 adet otomobil satıyor ve dünyanın pazar değeri en yüksek olan ilk yüz firması arasında 61nci sıraya yerleşiyor? Öyle ya, ülkemizde de aynı yıllarda ve aynı yöntemle başlayan macera, sadece 100.175 (Anadolu Pikap dahil) adet Anadol Otomobil üretiminden sonra 1984 yılında sona ermiş ve bizim halen kendi markamız olan bir otomobilimiz yok. 

Nasıl oluyor da 1967 yılında kurulan ilk üretimini 1968 yılında parçaların montajı ile başlatan bir şirket aradan on yıl geçmeden 1976 yılında Kore sitili ilk (Hyundai Pony) otomobili pazara sunabiliyor? Bu kadarla da kalmayan Hyundai, peş peşe yeni ürünleri pazara sunmak suretiyle hem ürün yelpazesini artırıyor, hem de güvenilir otomobilde en yukarılarda yerini alıyor. Hyundai 1984 Yılında “Excel”, 1986 yılında büyük lüks “Grandeur”, 1988 yılında “Sonata”, 1990 yılında “Elentra” ve “Scoop”, 1991 yılında elektrikli “Galloper”, 2001 yılında “Tuscani”, “Terracan” ve “Lavita”, vb. pazara sunuyor. Hyundai, “Güvenilirlik Araştırması’da 34 marka arasında 8nci sıraya çıkmıştır.  

Hyundai Motor Şirketi 2010 yılında Küresel 500 firma arasında 72 milyar ABD dolarlık satışları ile 78nci sırada yer almıştır. G. Kore’den 10 firmanın yer aldığı bu listede, ne yazık ki ülkemizden tek bir topluluk, 29 milyar dolarlık satışları ile ancak 273nci sırada yer alabilmiştir. 

Hyundai’nin başarısı arkasında yatan gerçekleri anlamak için G. Kore’nin son 60 yıldaki sanayileşme serüvenine kısaca bakmakta yarar var. Böylece bu ülkenin yöneticilerinin ne kadar ileri görüşlü, ne kadar stratejik düşünme becerisine sahip olduklarını, bu becerinin 1960’lı yıllarda çok gerilerde olan bir ülkenin “geç sanayileşmeyi” nasıl başardığının bir kanıtıdır. 

“Geç sanayileşen” ülkelerin ya da bir başka deyişle “teknolojiye yetişmeye”[2] çalışan ülkelerin ortak özelliği hepsinin de sanayileşmeye “korumacılık” içinde başlaması ve gelişmesidir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin gerekli üretim ölçeği[3] ve tecrübesine[4] sahip olmamalarından kaynaklanır. Bu faktörlerin etkisi nedeniyle yeni kurulan bir sektörün korumacılık olmadan gelişmesi ve gelişmiş ülke şirketleri ile rekabet edebilmesi mümkün değildir. Geçen yüzyıl içinde sanayileşmeyi korumacılıkla geliştirmeye çalışan ülkelerden bazıları (Japonya ve G. Kore gibi) başarılı olurken, bazıları da (Türkiye ve Brezilya gibi) bu süreçte pek de başarılı olamamıştır. 

Başarılı olan gruptaki ülkelerde devlet bir yandan korumacılık sağlarken bir yandan da sanayileşmeyi yönlendirmiştir. Bu ülkelerde korumacılığın etkin kullanımı için devlet sanayi sektörüne zamana bağlı üretim performansı ve ihracat hedefleri vermiştir. Hedefleri tutturamayanlara devletin desteği sürdürülmemiştir.  

Başarılı ülkeler arasında yer alan G. Kore’nin stratejik hedefi belli bir zaman diliminde, bir yandan olabildiğince geniş bir yelpazede üretim becerisi kazanırken, diğer yandan da teknoloji geliştirme yeteneği kazanmaktı. Bu amaçla sanayi politikasıyla bütünleştirilmiş bir teknoloji politikası izlenmiş, bu politikayı desteklemek üzere de sanayi ve eğitim sistemi ile bütünleştirilmiş bir Ar-Ge yapısı kurulmuştur. 

G. Kore, ekonomik kalkınmasını beş yıllık kalkınma planları çerçevesinde[5] sürdürmüş, radikal değişiklikler yapmak zorunda kaldığında da planlama bu değişikliklere uyarlanmıştır. Piyasa –devlet koordinasyonun bu planlar çerçevesinde gerçekleştirilmesinde devlet yönlendirici rol üstlenmiştir. Bir çeşit “devlet – özel sektör” ortaklığı olan bu yaklaşım başta G. Kore olmak üzere Doğu Asya ülkelerinde başarılı olmuştur. Sanayileşmede ekonomik liberalizm ve dışa açılma önemli bir rol oynamışsa da devlet ve özel sektör ortaklığında koşullara bağlı olarak devletin yönlendirici, caydırıcı ve destekleyici olması başarının anahtarı olmuştur. Bu kapsamda, stratejik olarak belirlenen sanayi dallarında pazara giriş doğrudan ve dolaylı yollarla engellenmiştir. Örneğin, Samsung firmasının otomotiv sektörüne girmesine, Hyundai firmasının da elektronik sektörüne girişine izin verilmemiştir. Buradaki amaç ölçek ekonomisi oluşturmaktır. Bu strateji, iç pazarın yeterli olmaması nedeniyle dış pazarlara açılmada son derece başarılı olmuştur. Bu da bize stratejik düşünmenin hem ülkeler hem de şirketler için ne kadar önemli bir araç olduğunu göstermektedir.  

G. Kore’nin teknoloji kapasitesi oluşturma süreci kabaca üç döneme ayrılabilir. Bunlardan ilki 1960 – 1970 yılları arasında kullanıma hazır ithal teknoloji ile sanayileşmeye dayalı üretim tabanı genişletilmesi dönemidir. İkinci dönem 1980 sonrasında özgüvenin amaçlandığı ve kullanıma hazır olmayan teknoloji transferi ile üretim girdilerinin yerel olarak üretildiği dönemdir. Bu dönemde yerli marka oluşturma ve ürün geliştirme Ar-Ge etkinliklerinin temel konusu olmuştur. Üçüncü dönem 1990 sonrasında sanayi ürünleri ihracatının artırılması için ileri teknolojiye dayanan bir sanayileşme modelinin izlenmesi olmuştur. Bu dönemde teknolojinin hedefleri nano teknoloji, kontrol teknolojisi ve yüksek nitelikli ürün teknolojisi ve Ar-Ge etkinliklerinin temel konusu ise yerli marka, ürün geliştirme buluşçuluğu, üretim süreçlerinin geliştirilmesi olmuştur.   

İzlenen bu sanayileşme modeli sonucunda G. Kore 2000’li yıllar sonrası ileri teknoloji ürünleri ihracatına yönelmiş ve bu tür ürünlerin toplam sanayi ürünleri içindeki payı 2006 – 2009 yılları arasında %30’un üzerinde gerçekleşmiştir. 

G. Kore 2011 yılında BM’in İnsani Gelişme Endeksinde 80,6 yıl yaşam süresi, 11,6 yıl ortalama eğitim düzeyi ve 28.230 dolar kişi başına gelir seviyesi ile 15nci sırada yer almaktadır. Türkiye için bu değerler sırası ile 74, 6,5, 12.246 ve 92’dir. Yine iki ülkenin Ar-Ge harcamalarına bakacak olursak, 2007 yılında satınalma gücü paritesi olarak G.Kore’nin Ar-Ge harcaması 41,3 milyar dolar olurken, Türkiye’de bu rakam 6,8 milyar dolar düzeyindedir. Aynı yılda G. Kore’deki araştırmacı sayısı 221.900 iken bu rakam Türkiye’de sadece 49.700’dür. İki ülkenin kişi başına Ar-Ge harcaması ise sırası ile 861,9 ve 92,9 dolardır. İşte iki ülkenin kalkınma yolundaki 60 yıllık serüvenleri sonucunda ulaştıkları nokta! 

Tekrar Hyundai’nin başarısı konusuna dönecek olursak; 2020 için “Otomobillerde ve ötesinde yaşam boyu ortak” vizyonu olan ve bunu “Müşterilerimizin güvenilir yaşam boyu ortağı olmak için biz, insan merkezli, çevre dostu teknolojiler ve hizmetleri esas alan buluşçu mobil çözümlerle otomobillere yeni bir perspektif getireceğiz” şeklinde ifade eden bir şirket için bu başarıyı olağan görmemiz gerekir. 

1997 yılında İzmit’te üretime başlayan Hyundai, bugün G. Kore’deki üretim tesisleri dışında ayrıca, A.B.D., Çek Cumhuriyeti, Çin ve Hindistan tesisleri ile küresel bir şirket olup, yılda yaklaşık dört milyon adetlik araç satış hacmiyle dünyanın en büyük 5nci otomotiv üreticisi konumundadır. 

Sonuç olarak, sadece Hyundai değil, neden tam on[6] adet G. Kore şirketinin dünyanın en büyük ilk 500 şirketi içinde yer aldığının arkasında yatan o müthiş sırrın yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız üzere Kamu ve Özel sektör yöneticilerinin stratejik düşünme becerilerinde yattığını görürüz. 

Yararlanılan Kaynaklar:

1.       Aykut Göker, “Teknolojiye Yetişme Sorunu – Japonya – G. Kore Modeli ve Türkiye”, 3 Mayıs 1993, ODTÜ İktisat Bölümü

2.       Dani Rodrik, Türkiye Sanayileşmenin Neresinde? 10 Aralık 2002, İstanbul

3.       Dr. Feride Doğaner Gönel, “Kore Mucizesi Bir Dönüm Noktasında”, YTÜ, İİBF, Araştırma Görevlisi, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt: XXI Sayı: 199, 2006

4.       Dr. Feride Doğaner Gönel, “G. Kore – Türkiye Planlı Kalkınma Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, Yıldız Teknik Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, 2005

5.       Gümrük Birliği ve Türk Sanayii (Türkiye Günlüğü, Sayı 36, Eylül 1995)

6.       Prof. Dr. Namık Kemal Pak,  Prof. Dr. Ergun Türkcan, Türkiye-Güney Kore Kalkınma ve Teknoloji Politikaları, 1 Temmuz 2000 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi

7.       Sinan Sönmez, Sermaye Birikimi Rejimi ve İhracatta Yönelik Sanayileşme (II), 2011, Atılım Üniversitesi İktisat Bölümü.



[1] Endüstri Y. Mühendisi Osman Karadağ (okaradag52@gmail.cm), 30 yılı aşkın süreyle Kamu ve Özel sektörde yöneticilik görevlerinde bulunduktan sonra birikimlerini eğitici ve danışman olarak toplumumuzla paylaşmaktadır. Stratejik planlama, yapılabilirlik çalışması ve proje yönetimi alanlarında çalışan Karadağ, Türkiye’nin ilk profesyonel proje yöneticilerinden biridir.
[2] "Teknolojiye yetişme" dönemin egemen teknolojileri olarak nitelenebilecek teknolojilere yetişme anlamındadır. Bakınız: “Teknolojiye Yetişme Sorunu – Japonya – G. Kore Modeli ve Türkiye”, Aykut Göker, 3 Mayıs 1993, ODTÜ İktisat Bölümü
[3] Pazarda ekonomik ölçekte üretim yapan şirketlerin hakim olduğu bir sektöre yeni giren bir şirket, bu şirketlerle aynı teknolojiyi kullansa bile onlarla rekabet edecek duruma uzun sürede gelemez. İç ve dış piyasa olanakları kısıtlı olduğu için üretim ölçeği düşük ve birim maliyeti yüksektir.
[4] Tecrübe yetersizliği düşük verimliliğe yol açar.
[5] G. Kore’de planlama dönemi Türkiye ile aynı dönemde başlamıştır. Bakınız: “G. Kore – Türkiye Planlı Kalkınma Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, Dr. Feride Doğaner Gönel, Yıldız Teknik Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, 2005 ve “Kore Mucizesi Bir Dönüm Noktasında”, Dr. Feride Doğaner Gönel YTÜ, İİBF, Araştırma Görevlisi, MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ DERGİSİ, CİLT: XXI SAYI: 199, 2006
[6] Bu on şirket sırası ile Samsun Electronics, LG, Hyundai Motor, SK Holdins, POSCO, GS Holdings, Korea Electric Power, Samsung Life Insurance, Hanwha ve Hyundai Heavy Industries şirketleridir. Bu şirketlerin toplam gelirleri 450 milyar dolardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder